Yeşilin her türlüsünün ortasında, dibine kadar
karanlığa ulaşılmış bir yer.Soluk alabildiğini hissedebildiğin göğsünün her
kalkıp inişinde umudun kaybolduğu mavi suları düşlüyorsun.
Duruyorum,karanlığın cılız ışığında sana takılı makinenin
bir iki saniyede bir çıkardığı sesi her duyduğumda gözlerim uyuyan
yüzünden,ellerinin üstüne takılı kelebeklere gidiyor.Uyurken yerinden oynatırda bir de iğnenin ucu canını
acıtmasın ,diye.Yerinden oynarsa canının acıtacak tek kelebek bu olsa gerek…
Odaya ilk getirildiğinde o masum bakışlı, çocuksu
halinle ‘biraz uyursam kusura bakma olur
mu’,diyen uyku, derin uyku ile
uyanıp,bir şeyler mırıldayan canım
babam.
Gece bitmeyecek
kadar uzun görünse de ilk ışıkların odaya dolan aydınlığın da yüzünde oluşan
hafif bir tebessümün,yüreğimdeki sesim‘iyi olacak’ diye kulağıma fısıldıyor.
Yeşilin her türlüsünün karşımdaki dağlar da ve araya
giren hastane binasının diğer tarafında ta deniz kıyısına ulaşana kadar devam
eden güzelliğini dün dibine vurmuş karanlığın en karası gibi görürken,bu
sabah gülümseyerek uyandığını (biliyorum ki çok ama çok gayretlisin) gördüğümde ,yeşil dağlara bir kere daha dönüp baktım.
Yeşiller her ton yeşildi,gün ışığının tüm
parlaklığında tüm çiçeklerin renkleri parlıyordu.Denizin mavisi
umuttu.Döndüm,sana baktım,gülümsedim.İyisin babacığım,iyisin,iyi.Şükür…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder