30 Temmuz 2011 Cumartesi

SIMSICAK YÜREĞİMDİN






















Yazdım yazdım
Her harf adına dönüşen
Bir cümle
Sımsıcak
Yokluğun?
Sen yüreğimdin
Beyaz sayfamın üstüne düşen
Gölgesinde ufacık bir noktaydı
Sana olan sorgulamalarım
O anlarda adını yazmayı bıraktım
Beyaz sayfalarıma
Yalnızca gülümseyen gözlerini çizdim
Gözlerin!!!
Yüreğimi ısıttı olmasan da
Ve kalemim adını yazmaya başladı
Beyaz sayfalarıma
Yüreğimin adı bu
Silinmiyor asla...
Ş.Ö

29 Temmuz 2011 Cuma

DERİNLİKLERDE KAYBOLAN
















Taşların yosun tuttuğu kıyılarda,
Ayaklarının kaymasına aldırmadan,
Serin suların güzelliğini hissetmek.
Yüreğinin çıkmazlarına karşın
Denizin çağıran sesini hissedebilmek.
Bedenin su ile buluşması,
Tuzlu suya karışan gözyaşları.
Ve yaşamın anlaşılmaz,
Suların gel-gitleri gibi
Kum taneleri kadar çok
Her kulacında arkanda bıraktığın
Turkuaz derinliklerde kaybolan
Elinde tutamadığın mutlulukların…
Ş.Ö

















Dost kaleminin ucunu herhangi bir zamanda yüreğinize sapladığında acının, üzüntünün  kan kırmızı  damlaları  aranızdaki bembeyaz  dostluk sayfasına değmeğe başladığında gördüğünüz umudun, sevginin masmavi renk tonlarında sözcükler olarak yüreğinize dönüyorsa, dostumun hangi kalem çeşidine büründüğünü hiç fark etmiyorum… 
Ş.Ö

28 Temmuz 2011 Perşembe

BÜTÜN RENKLERİM






















Elimde bir kadeh şarap
Kırmızı renginde
Avizenin ışık oyunları
Dalmış gözlerim
Şöminede yanan
Odunların
Sarı kırmızı alevine
Dışarıda yağmur
Fırtına
Gök gürültüsünün
Gri kırmızı çizgisi
Penceremde gölge
Ve bir dilim
Beyaz elmaya
Karışan şarabımın
Dudaklarımdaki
Buruk leziz tadı.
…….
……
……..
Ve aniden açılan,
Siyah kapının
Ardındaki
Yüreğimin mavi
Dünyası
Her şeyim
Sevdiğim,aşkım
Benim bütün renklerim…

Ş.Ö

19 Temmuz 2011 Salı






















Senin ellerini bırakıyorum, biçaresiz
Yüzümün solgun beyazında, gözlerim kapalı
İnce bir siyah çizgi kirpiklerim
İçinde lal olmuş gözlerimin anlamları saklı
Dudaklarım vişne  çürüğü
Sımsıkı kapalı, sessiz
Veda etmiş buselerin sıcak dokunuşlarına
Yürek dolusu sözcük avuçlarımda
Kalemin  ucunda   koyu masmavi mürekkep
Dağılan umutlar gibi beyaz sayfanın üzerine
Rüzgara kapılmış  gibi  dağılmakta
Ve son nokta kocaman bir siyah
Ölümü  vurgularcasına…
Ş.Ö

16 Temmuz 2011 Cumartesi























Adam, boncuk boncuk alnından biriken terlerinin gölge gibi yansıdığı karanlığın en dip noktasından yukarıya doğru seslendi. Biliyordu ki yorgun sesi gecenin çıplak yüzüne çarpınca iyice kısık titreşimlerle yayılacaktı. Yine de seslendi;''Bir tutam kar beyaz , bir küp buz beyazı istiyorum ki avuçlarımdan yüzüme  süreyim, gecemi serinletsin.''Aydınlık böyle bir şey bu zifiri karanlığın dipsiz kuyusunda. Zamanın akıp giden dilim aralarında güneşe sığınmış süt beyazı ay yalnızca bir yalancıydı kendine ait olmayan beyazıyla…Ş.Ö

6 Temmuz 2011 Çarşamba

ÖYKÜ














Kocasını uyandırmadan,yataktan sessizce kalktı.Bir iki gecedir,aynı saatte aniden uyanır olmuştu.Bir bardak su almak için mutfağa doğru yöneldi.Dün gecede aynı şeyi yapmış,su için mutfağa gitmiş,buzdolabındaki çilekleri de masanın üstüne çıkarmıştı.Arada sevdiği kokulu çileklerden yemiş, neredeyse sabaha kadar masada oturmuştu.
Derin bir nefes aldı,yarın okulda müfettişler vardı ve yeni bir öğretmen gelecekti.Endişesi yoktu,on yıldır bu okuldaydı ve son altı yıldır bu okulun müdürüydü.Her zaman sevilen ve saygı duyulan bir kişi olmuştu.Demek ki okulla ilgili bir problem yüzünden uyanmıyordu.Bir an için yatak odasına doğru baktı,kocasının düzenli nefes alışlarla uyuduğunu hissetti.Yok eşiyle de bir problemi yoktu.Her evde olan çocuklarla ilgili ufak tefek tartışmalar dışında,mutlu bir ailesi vardı.Peki ya sorun neydi,onu birkaç gecedir,uykusundan aniden uyandırıp,sabaha kadar oturtan?..
Kalktı,evin ortak kullanıldığı kendisinin ıvır zıvır zamanlar odası diye adlandırdığı,büyük odaya geldi.Burada büyük bir çalışma masası,bir duvardan bir duvara uzanan bir dolap,resim sehpası,cd çalar vardı.Masanın bir köşesinde eşinin yaptığı yelkenli maketine baktı,bitmek üzereydi.Deniz dalgalarını çizdiği resim son fırça darbelerini bekliyordu.Eline fırçayı aldı,bıraktı.Boyayı sürmeye başlasa yazık olacaktı sevdiği mavilere.İçindeki bilemediği sıkıntı yansıyacaktı ve bunu hiç istemiyordu.
Kendini birden dolabın kilitli tuttuğu
çekmecesinin önünde buldu.Ürperdi.Üsteki örtünün altında duran anahtarı aldı.Açmalı mıydı?Onca yıldan sonra yüzleşmeli miydi?Eşine bile bu konu hakkında yorum yapmanı istemiyorum deyip bir kere anlattığı ve bir daha hiç konuşmadıkları , silmeye çalıştığı ama hiç silinmeyeceğinden adı gibi emin olduğu,yüreğini sızlatan kişi miydi,bunca yıl sonra uykusundan onu kaldıran?
……….
………..
Üniversiteye girdiği yıl,bir trafik kazasında anne ve babasını kaybetmişti.Kendisinden beş yaş küçük erkek kardeşiyle yapayalnız kalmışlardı.Tabii ki akrabalar vardı ama nereye kadar.Kimsenin yanına gitmemiştiler kardeşime bakarım,demişti.Belki de anne ve babasının varlığını içinde hissettiği,kokularını,seslerini duyduğu evlerinden ayrılmamak adına büyük sorumluluk almıştı.Kardeşi bütün gün okula gidiyor,oda dersi bittiğinde eve gelip,yemek hazırlıyordu.Kardeşi geldiğinde bir anne gibi ona sarılıyordu.Kendi düşüncesine göre iyi idare ediyordu.
……….
……….
Aradan üç yıl geçti,dördüncü sınıfa geçmişti.Erkek kardeşi de 16 yaşında bir gençti.Sessiz bir genç olmuştu.Kendine bunu sorduğunda, anne ve babasının erken onları bırakmasının neden olduğunu düşünüyordu.Kardeşine tüm sevgisini veriyor, bunun yeteceğini düşünüyordu.Tabii ki tüm isteklerini karşılamıyordu,babasından kalma bir emekli maaşı vardı.Allah’tan ev kendilerindi.Ve aralarda yarım günlük işler buluyordu,kendisine…
O günde akşamüstü eve geldi,yemekleri vardı.Kardeşi gelinceye kadar gazeteyi okumaya koyulmuştu.
Koltukta uyuya kalmıştı.Aniden uyandı.Hava mı kararmıştı yoksa uyukladığı için mi ona öyle geldi.Evet hava kararmaya başlamıştı ve kardeşi hala yoktu.Ayağa kalkarken kapı çalınca,bir oh çekti.Bakalım nerede kalmıştı,eh olacaktı.Büyüyor, dedi.Kapıyı açtığında, karşısında polisi görünce aklına anne ve babasını kaybettiği akşam geldi.Yine kapı çalmış,polis gelmişti.Sürekli hayır Allah’ım diyordu.Polis , Serkan’ın ablası mısınız dediğinde nasıl bayılmadığına hala şaşıyordu.Bir suç işledi,karakola gelmelisiniz.
Suç! Suç!Suç! Neydi ki?Hemen gitmeliydi,mutlaka bir yanlışlık olmuştur,diyordu.Ayakları geri geri gitse de içindeki korkuları bırakıp, karakoldan içeri dimdik girmeliydi.Evet evet yanlışlık vardı.Aklından on dakika içinde geçen bütün kötü olayları bir anda sildi. Kapıdan içeriye girerken içinden tekrarladığı tek cümle anneciğim,babacığım bana yardım edindi.
Bir markete arkadaşı ile girmişler ve aldıklarının parasını ödemeden kaçmaya çalışmışlardı.Düpedüz adi hırsızlık…Kardeşinin gözlerine baktı, bu bir umursamazlık mıydı??? Neyse ki bu ilk sucuydu ve marketin sahibi anlayışlı biri çıkmıştı.Eve döndükleri zaman ilk kez kardeşine yüksek sesle konuşmuş,
kendisine bu olanları açıklamasını istemişti.Serkan ise omuzlarını silkelemiş,odasına gidip kapıyı kapatmıştı.
……….
………..
Aradan geçen üç yıl sonra kardeşiyle yaptığı konuşma dün olmuş gibi aklındaydı.‘Yeter artık,yeter.Ne yaptımsa olmadı,senin adam olacağın yok.Bu kaçıncı suç.Seni daha ne kadar kurtara bilirim.Elimden geleni yaptım. Benle
konuşmadın,doktora götürdüm.Artık seni rahat bırakıyorum.Demek ki istediğin yaşantı bu.Tayinim çıktı.Benimle gel, hatta geleceksin .İsyan etme boşuna. Herhalde bir yerde yanlışım var ve ben bulamıyorum.
Susma, lütfen bir şey söyle.Peki, konuşma.Bak sana diyorum Serkan, ben gidersem ve sen benle gelmezsen inan son kez söylüyorum yüzümü bir daha göremezsin.’
Ve karşılığında boş anlamsız bakan bir çift göz.Arkasını dönüp kapıdan çıktıktan sonra dayanıklı olma gücünü bırakıp gözünden sel gibi akan gözyaşlarına yenik düşmüştü.Gözyaşlarına yenik düşmüştü ama bir daha da eve geri dönmedi…
…….
………
Doğduğu ,büyüdüğü,yaşadığı şehirden oldukça uzak bu kasabaya geldiğinde,umutları için savaşmaya söz vermişti. Kardeşi yanında olmalıydı.
Ona ne kadar aramayacağım seni dediyse de arayıp,durdu.Her telefon yüzüne kapandı.Yeni bir çevredeydi ve yeni tayin olmuş genç bir öğretmendi.İzin alıp gidemiyordu.
Belki de gençliğin verdiği idealistlik ,belki de bir kerecikte kardeşinden kendisine gelecek bir destek bekliyordu.Acaba daha hayatın başında denile bilecek bu yaşta yorulmuş muydu?Son bir kez denedi.Gel dedi,gelmedi.Beni rahat bırak .Birden dili tutuldu, sanki.Kulaklarında rahat bırak sözü çınlayıp duruyordu.Demek ki onunda bir limiti vardı ve artık bitmişti.Telefonu kapadı ve kardeşini bir daha aramadı…
………..
……….
Bir yıl geçmişti ki,cezaevine girdiğini duydu.Biliyordu,gitmeliydi.Ama son konuşmalarındaki beni rahat bırak sözleri kulaklarının içinden gitmiyordu.
Ve kardeşine ilk kez sırtını döndü.Çünkü nerede hata yaptığını
bilmiyordu.Sevgisi onu boğmuştu, belki de.Her akşam bunun için anne ve babasından özür diliyordu. Belki o haber iletseydi , gel abla deseydi, koşarak gidecekti,sonuçta kardeşiydi.Ne yazık ki ikisi de inatçılıklarından mıdır birbirlerine gel diyemedi...
…….
…….
Kasabayı sevmişti,fazla büyük değildi ama istediği her şeyi bulabiliyordu.En önemlisi insanların gülümseyen yüzlerinde sevgi vardı.Ve okul tüm dünyası olmuştu.Öğrencilerini seviyordu.Minicik ellerin eteğini tutup çekiştirmesi,
kapkara gözlerinde hem korkularını,hem sevgi ışığını yakalaması, yalnız dünyasının tüm umutsuzluklarını alıp götürüyordu.Masum ,bir o kadarda sevimli minikleriyle günlerin nasıl geçtiğini anlamıyordu.Gün boyu koşturmaca içinde olmak ve edindiği birkaç arkadaş, hayatının en yakını olan çok sevdiği,bir o kadarda kırgın olduğu kardeşini düşünmemesine neden oluyordu yada kendisini böylece avuttuğunu sanıyordu.Çok iyi bildiği,’et tırnaktan ayrılmaz’ cümlesini yok sayıyordu…
…….
……..
Zaman ne çabuk geçmişti.Dördüncü yılıydı.Güler yüzü,insanlara verdiği değer ile çevresinde sevilen biri olmuştu.Öğrencileri için ise bir anne kimi zaman bir abla idi. Ve onlara bir öğretmen olarak öğreteceği ne çok şey vardı.
Evet seviyordu burayı , insanlarını ve en önemlisi öğrencilerini.Herkes onun ne mutlu olduğunu inanıyordu.Mutluydu, geceleri evine döndüğünde geçmişe dönüş yaptığı her an, yüzündeki maske çıkıyor,irade denen gücünü başıboş bırakıyordu.Sessizliğe sicim gibi akan gözyaşları karışıyordu.
Ta ki uyuyana kadar…
İşte hayatın bu anında,okul tatile girdiği ilk günlerde tanışmıştı,şimdiki eşiyle.İnşaat mühendisi idi.Kasabada bir arazi almış,bina inşa edecekti.Bir arkadaşının tanıdığıydı.Onunda annesi babası yoktu,belki yakınlaşmalarını çabuklaştıran bir etken olmuştu.Kısa sürede evlenmeye karar vermişlerdi…
Ve hiç beklemeden de evlenmişlerdi.Eşi kasabanın biraz dışarısında göl kenarına kendileri için bir ev yapacaktı, orası bitene kadar şimdi oturduğu evde oturacaklardı…
……..
………
O sonbahar okuluna müdür olarak dönmüştü.Hayat bir yandan harika gidiyordu,gece yüzündeki maskelerini atmamaya başlamıştı,hamile olduğunu öğrendiğinden beri…Bebek , can verecekleri bebeğinin kalp atışlarını duyduğu andan beri,onu daha dünyaya gelmeden ,asla unutmayacağı kardeşine duyduğu özlemin acısıyla üzmemeliydi.Karnına sevgiyle dokundu…
…….
……..
On yıl,kasabaya geleli on yıl olmuştu.Şimdi oğlu beş yaşındaydı.Ve kızı üç yaşında.Sakin ve mutlu bir evliliği,üç beş yakın dostları ile saygı duyduğu bir eş.
……….
Elindeki anahtara baktı,yerine kaldırdı.Bir yıl önce gelmeye başlayan açmadan bu çekmecede biriktirdiği mektuplar.İlk mektup geldiğinde,zarfa uzun süre bakmış,avuçlarında bıraktığı sıcaklığı hissetmiş,zarfı uzunca sürece koklamıştı.Açamamış, açmamıştı.Kardeşinin kokusu yok olur,açarsa bir daha gelmez diye düşündüğü mektupları açmamıştı.Eşi bir kez açsan demişti.Zaman demişti, biraz zaman…Ve gözlerine baktığında eşi,bir daha bunu söylememişti…
Gün ağarmasına bir iki saat kalmıştı.Uykuya dalmasının zor olacağını biliyordu.En azından uzanmalıyım,atmalıyım üzerimden bu sıkıntıyı.
Yatak odasına geçmeden,çocuklarının odalarına uğradı.Uyuyan masum yüzlerini görmek,içindeki sevgi tomurcuklarının hareketlenmesine yetmişti.
Bilemediği sıkıntı geçecekti, biliyordu.Yarın yeni bir gündü ve onun mutlulukları yanındaydı.Bir kişi hariç…
……..
Saat yedi otuzdu ve okuluna gelmişti.Müfettişler ve yeni bir öğretmen.Bugün yoğun geçecekti.Zilin çalmasına kırk dakika vardı.Bahçeye çıkıp okula gelmeye başlayan öğrencilerimle biraz sohbet edeyim derken,odasının kapısı çalındı.Girin derken ,bu yeni öğretmen olmalı,diye düşünüyordu…
Karşısında yirmi altı yaşlarında ,güzel kumral genç bir hanım duruyordu.Tam hoş geldiniz,diyecekti ki,eteğinin kenarına tutunmuş üç yaşlarında bir erkek çocuğunu gördü.Yanılmış mıydı?Yeni öğretmen değil miydi?Gülümsedi,tam soracaktı ki,ben yeni öğretmenim,bütün gece yol geldik dedi ve arkasına saklanan ufaklığı görebilsin diye yanına hatta önüne doğru çekti.
Tam bir şeyler söyleyecekti ki, sözcükler boğazında bir yumru oldu.
Bu kap kara gözler,sağ yanağındaki gamze,bu meraklı yüz…
Adı Ahmet,dedi.Rahmetli babasının adı.Bir an için gece ve ben hayaller kuruyorum, diye düşündü.Ne kadar kardeşi Serkan’ın minikliğine benziyordu.
Büyük bir zorlukla çocuktan ayırdığı gözlerini,genç hanıma çevirdi.Yüreği ne kadar hızlı atıyordu.Ben tayinimi bu okula özellikle istedim,diye konuşmaya başlamıştı.Artık benim ve üç yaşına girecek oğlumuzun ,eşimin hep sevgiyle söz ettiği fakat utancından dolayı gelemediği o ablayı yani halayı tanımamız gerektiğini düşündüm, dedi.
Her zaman yalnızken sessiz akan gözyaşlarını tutamıyordu.Bu kez mutluluktan döküldüklerini biliyordu.Minik Ahmet’i tam kucağıma almak için adım atmıştı ki,kapıdaki gölgeye gözlerini çevirdi.Hiç bir söze gerek yoktu,yalnızca kollarını açtı.Ve kardeşine sarıldı…
………
………
Hayat, öğrenileceklerle dolu bir yoldur.Yolun üzerindeki ara sokaklara kimi zaman düşünmeden kimi zaman düşünerek dalar,çıkarız. Buralarda acı, mutluluk,iyilik,kötülük,şans,şansızlık ve daha birçok olayları yaşarız.Her bir ayrı sınavdır,hayat yolumuzda.Ve gün gelir, yol düz bir çizgi olur. Asla öğrenilecekler bitmemiştir.
Tek fark siz büyümüşsünüzdür.Tıpkı ablası ve Serkan’ın büyüdüğü gibi…
Ş.Ö


4 Temmuz 2011 Pazartesi
















Gözyaşlarım sessizce yüzümde dolaştı. Ağlamak belki bir parça bir an kadar seni anlamaktı, anlayabildiğim kadar. Ve ıslık çalmak, özgürlüğe yollanan sesti, yağmurda ıslanarak yürümek kadar…Ş.Ö