31 Ocak 2011 Pazartesi

GÜN

















Gece yağan yağmur damlalarını
Ağaç yapraklarından topladım.
Denizin durgun sularına bırakırken,avuçlarımla
Sabahın ilk güneş ışınlarını yakaladım...
Ş.Ö



30 Ocak 2011 Pazar

SUS / SUSTUM






















Sus,
Sustum…
Sen öyle sandıysan sevgili
İnan ki aynadaki aksim bile
Bana daha bir sevgili…
Bilirsin benim gözlerim yalnız sen
Sen olunca gözlerim
Ömür boyu yüreğimdeki
Ben,
Senim…
Sen sustun, dedin.
Bir sözcük, dedin.
Gözlerimdeki bakışları
Anlamadıysan,
Ben kimi sevdim?
Sus,
Sustum…
Öyle mi, sevgilim?
Dilim, belki sözcükleri
Kulaklarında çınlatmadı
Mimiklerimden yansıyan
Konuşmaları da mı,
Görmedin?
Suskun muydu, bedenim?
Ellerim?
Gözlerim?
Anlamadın mı sevgilim?
Sus,
Sustum…
Kalemimi durduramadım.
Yazıyorsa bunca satır,
Ve sen bana hala susuyor,
Diyebiliyorsan,
Ben,
Ben kimi sevdim?
Elimi tut…
Başımı, göğsüne dayayayım…
Susmalarımdaki sesi yakala.
Yok, hala sustun diyorsan
Ben,
Ben kimi sevdim?
Bir resim çizdim.
Bir yürek,
Bir göz
Yalnız sen olan
Birde susmalarımı anlatan
Susmadım
Sustum sandın
Üstüne bir çizgi çizdim
Gözlerim kapandı.
Yüreğim atmadı.
İşte şimdi, sevgili
Sustum,
Sustum…
Ş.Ö

28 Ocak 2011 Cuma






















Çentik çentik çoğaldı kin
Hala kopkoyunun kırmızısında
Çek elini kapzadan
Yum gözünü
Bağışlar belki
Çeliğin soğuk yüzü
Ve dönüşür
Umut olan mavilere
Damla damla…
Ş.Ö



27 Ocak 2011 Perşembe

SEVGİM ENGİN MAVİLERE























Deniz kenarında bir kasabada doğmanın etkisi midir nedir bilinmez,o eşsiz maviler ile aramızda tutkulu bir bağ vardı.Tan doğmadan önceki ve akşamın sessizliğindeki hali beni öylesine içine çekerdi ki,saatlerin nasıl geçtiğini farkına varamazdım.

Denizle ilgili aklıma ilk gelen anım,gözümün önünde hayal gibi belirse de,bana mutluluk yaşatan bir olaydı.Üç yaşlarımdaydım,bahar aylarından biriydi ki,pantolon ve uzun kollu bir tişörtleydim.Elimden hiç bırakmadığım kum kovama bir yığın küçük beyaz taşlar dolduruyordum.Birden biri adımı bağırdı.Uzaktan kocaman biri,sımsıcak kollarını açmış bana geliyordu.Açılan kucağa nasıl da koşmuştum.Uzaktaki anneannem gelmişti.Çok mutluydum.Deniz bana canım anneannemi getirmişti.Gülümsedim, yine çakıl taşlarının üstüne oturmuş,güneşin doğmasını beklerken sabahın ilk saatlerinde geçmişe bir uzanıvermiştim,akıl ve yüreğimin hatırladığı anlara…
Deniz öyle sakindi ki,kum tanelerini bile görüyordum .Tek dük geçen balıkları, birkaç deniz kabuğunu,yosunların uyumla sallanmalarını.Elimdeki taşı öylesine denize attım ve oluşan halkalara,denizin üstündeki eski tahta iskelemizi çizdim…Yedi yaşındaydım,ilk torun olmanın bütün keyiflerini yaşıyordum.Ev denizin dibinde de olsa,can gülüm ve dedem,sabahın erken saatlerinde tahta iskelenin üzerine hiç üşenmeden ufak masayı,sandalyelerini,piknik tüpünü götürürlerdi.Bir yandan çay orada demlenirken,babaannem yaptığı lezzetli böreği,çilek reçelini,yeşil zeytinleri,beyaz peyniri ve domatesleri çıkarır,masanın üstüne yaydığı mavi_beyaz örtünün üstüne sıralardı.Ve ben onların hep yanında olurdum.Sevginin gülen gözlerle içime akması harika bir duyguydu…Güneşin ilk ışıklarını denizin üstüne bırakışını seyretmeyi,tahta iskele üzerinde yapılan unutulması mümkün olmayan bu kahvaltılarda öğrenmiştim.

Az uzaklardan gelen bir balıkçı motorunun sesi,sessizliği bıçak gibi keserken,gözlerimi halkalardan kaldırdım.Tekneye doğru baktığımda,ona eşlik eden üç beş martıyı gördüm.Denizin koyu mavisi,hafif sarı bir ışık süzmesiyle doğan güneş ve bulutların açık mavisinin oluşturduğu ince çizgideki martılar,gözüme birden beyaz uçuşan umutlar gibi gelmişti…
Oturduğum taşların üstünden kalkıp, sandaletlerimi çıkardığım gibi mavi serinliğin kıyıya vuran zarif sularına adım attım.İnce ıslak kumun ayaklarımın altındaki kaymalarının inanılmaz güzelliğinde sabahı karşılıyordum.

Aklıma seninle el ele kumsaldaki yürüyüşlerimiz geldi.Sabahları güneşin ışınlarının en sarılarını,gün batımlarında en kızılını denizin üzerinden birlikte avuçlardık.Ve umutlarımızı saklardık, ıslak ışık toplarımıza. Birbirimizi  sevdiğimizi anlatırdık,bulduğumuz bir deniz yıldızına...

Yeni bir gün başlamıştı.Çıkan hafif rüzgarla birlikte,en sevdiğim mavilere veda ederken avuçlarımda topladığım bin bir umudum ve hayatımdan anlar vardı…Ş.Ö



26 Ocak 2011 Çarşamba

ÇOCUKLUĞUM
















Çocukluğumun
Pembe beyaz pamuk helvası
Dudaklarımın kenarında kalan
Şeker tadının kırıntıları
Muzipçe gülüşmeler
Sevgi dolu arkadaşlıklar
Dokuz kiremitti yıkmak için
Vurulan topun
Sümbül teyzenin
Penceresinde yarattığı
Büyük şangırtı
Gülen gözlerindeki sevgi ile
Azarlanmanın
Sessiz utangaçlığı






















Bir yığın gazoz kapağının
Beyaz tebeşirle çizilmiş yolda
Çılgınca yarışı
















Renkli cam bilyelerimizin
Kardeşçe paylaşımı
Çocukluğumun
Unutulmaz mahallesi





















Ortancalar, aslanağzı
Ön bahçelerin kamelyası
Arka bahçede
Koparırken arada düştüğümüz
Portakal erik ağaçları
Hayat yolumun ilk adımları
Sevgiyi dostluğu öğrendiğim
Mahallemin tonton insanları





















Yüreğimin çığlığı
Aralarda sığındığım
Çılgınlığım
Çıkarsız yalansız
Hep yanımda olan
Can arkadaşlarım
Ve hayatımın gülümsemesi
Çocukluğum…
Ş.Ö


24 Ocak 2011 Pazartesi

KARDAN KALP


















Kışın içimi ısıtan renklerinden
Kucak dolusu , laleler topladım.
Papatyaları, bahara sakladım.
Karın beyazında üşüyen serçeye
Penceremi açtım.
Pamuğu oturma odasına
Yolladım.
Çıtır çıtır yanan odun,kömürün
Sesini dinledim, çaydanlığı
Sobanın üstüne koydum.
Lapa lapa yağan kara
Baktım.
Dışarı çıkıp,bir avuç topladım.
Evde gelmeni beklerken,
Sana kardan bir kalp yaptım.
Yüreğimin sıcaklığını içine kattım
Buzdolabına sakladım.
….
….
Tık tık kapı çaldı.
Evdeki tüm sıcak sevgiler
Benimle birlikte gülümseyerek
Sana sevgilim,kucak açtı…
Ş.Ö 

23 Ocak 2011 Pazar

DANSIN BÜYÜSÜ






















Dans ederken parmak uçlarımda
Gökyüzünün beni saran karlı bulutlarında
Sen sakın gözlerime bakma
Kıran ben değilim aslında
Sen gülümsememde uçuşan
En sen olan gamzeyi yakalayamadın sevgili
Bıraktım tüm sevgileri
Sustum
Yalnızca dans vardı
Sen olmadan sensiz
Kollarındaymışım gibi
Hadi uzatma sevgili
Nefes bitiyor
Tut ellerimden
Dans edelim birlikte
Elbisen uymuyor dersen bu
Tangoya
Ben her adımda,
Sen oluyorum
Yüreğimim atışlarına
Bir an gözlerime
Ve dansın büyüsüne
Kendini bıraksana...
Ş.Ö


21 Ocak 2011 Cuma

ZAMANI KAYBETTİĞİM ANLARDA






















Zamanı kaybettiğim anları yaşıyorum.
Kaç gün oldu, düşünmek istemiyorum.
Perdenin açık kalmış ince çizgisinden
Gri bir ışık süzülüyor, içeriye.
Karanlık odama, gölgeler vuruyor.
Gözlerim bir an takılıyor,
Işığın uzantısına.
Ve masamın üzerinde
Boynunu bükmüş,kır çiçeklerim.
İçim cız ediyor,suçluyum.
Susuz, solgun görünüyorlar.
Tıpkı aynada gördüğüm,
Bembeyaz yüzüm gibi.
Zamanı ben hapsetmiştim.
Bana bakan, yorgun gözlerime.
Ne kadar oldu, kaç gün?
Önemli miydi?
Yüreğimin umut renkleri,
Bir bir kendini tükettiğinde…
Aklım zamanı koymuştu ,önüme
Bense yüreğimin sevgileri,demiştim
Sevgilerimi korurken,
Kendi renklerimde zamanı kaybetmiştim
Önemli miydi?
Birden dışarıda başlayan yağmurun sesi.
Yağmur akıp gidecek,toprağa karışacaktı.
Zamanda ancak benim bedenimi alırdı.
Varsın akıl hep önüme dikilsin,
Benim zamanın anlarını kaybettiğimde
Asla yitirmeyeceğim
Yüreğimin sevgileri vardı…
Ş.Ö(Nehire)

NOKTA






















Senden bana kalan
Yürek noktası nefes alıyor
Benim yüreğimin derininde
Değiştirdim noktayı
Mavi kırmızı sımsıcak sevgimle
Dönüp giden sen
Tükendin kendi ömründe
Ölüsün
Ne bir düşün
Ne bir gerçeğin kaldı
Sevgi keza
Sana hiç yakışmayandı
Nokta kalan yüreğim
Dersen
O sen değilsin
Onu benim yüreğim yarattı…
Ş.Ö


20 Ocak 2011 Perşembe


















Özlemi  hiç tükenmeden yüreğimizde hep var olur da, asla giden geri dönmez. Konuşuruz  sessiz  ama çok  şey  anlatarak yitirdiğimizle, dinleyendir  bizi ve çok  şey anlatır  yüreğimizdeki varlığıyla.Gözümüzde bir damla yaş,yüzümüzde tebessüm olur zamanın değişik anlarında. Ve acıyla  sevgi  yoğun  bir  bütün olur, özlenene karşı yüreğimizin her soluğunda...

19 Ocak 2011 Çarşamba

ZAMAN




















Zamanı yakalamak olası değil,zamanı yaşayabilmek olası şu iki dudak arası nefes olan hayatımızda.
İnsanlar zamanı durduramazlar.Günler saatler ve hatta dakikalar adeta yarışırcasına birbirlerini kovalarlar.Bu kovalamalar sürerken insanoğlu öyle olaylar yaşar ki geriye dönmek mümkün değildir.Yanlış yaptığını veya doğru yaptığını düşünse de kontrol için geriye dönüş yoktur.Ne yapalım öyleyse?Elden hiçbir şey gelmez diyebilir miyiz?Zamanı durduramıyoruz, olaylar oluşuyor acaba olaylarımı durdursak diye düşüne biliriz.Olaylar yaşanırken onları durdurmak zor değil midir?Mümkün olan nedir?En iyi çare olayları yaşamadan(bu güçte olsa)yapmak istediklerimizi mantık çerçevesi içinde önceden düşünmek mi?Sonuç şöyle olur böyle olur diyebilmek mi gerekir?Tamam işte olaylar istediğimiz gibi yürüyor, zamanda akıp gidiyor .İnsanda yavaş, yavaş (her şeyin doğru gittiğini sanarak) makineleşiyor. Makine gibi bir hayat.Pil bitti mi muntazam çalışmada bitti insanda da yaşam tabii...
Neyse ki bunların hiçbiri olmuyor.Allah'tan insan bir makine değil yürek denen bir organın  içinde en değerli duyguları taşıyan biri...Böylece insanoğlu düşünmeye zaman bulamadan dakikalar ilerliyor, ilerliyor zaman da su gibi akıp gidiyor...Ş.Ö

18 Ocak 2011 Salı

ÇOCUKÇA SEVGİLERİM

















Çocukça sevgilerim
Yüreğimde saklı olan
Masum sevgilerim
Kimi zaman ellerimi
Sağ göğsüme koyup
Sonra avuçlarıma alıp
Tekrar düşlediğim
Dokuz kiremit oyunu
Üç taş , saklambaç
İp atlarken geçen
Pamuk helvacı amca
Ve yüzümde helva izleri
Birde sokağın kiri
Kapıda bekleyen anneme
Üzgünüm gibi bakarken
İçimi ısıtan gülümsemesi
Çocukça sevgilerimin
En güzeli.
Okula başladığım ilk gün
Babamın güven veren
Ömür boyu bırakmayan
Sımsıcak eli
Çocukça yüreğimin
Baş sevgilisi
Çocukça yüreğimi
Çocukça paylaşabildiğim
Masum ortaklarım
Canım kardeşlerim
Ne güzeldir
Avucumda tutabildiğim
Yüreğimde saklı
Çocukça sevgilerim…
Ş.Ö

17 Ocak 2011 Pazartesi

YÜRÜMEK






















Sabahın ilk ışıklarıyla kalkıp yürümek.Deniz kenarına geldiğinde rüzgarın esintisinin yüzünü bir bıçak gibi kesişine aldırmadan hızlı adımlarla yürümek.Daha güneşin ilk ışıltıları pırıltılı yüzünü göstermemiş olsa da her şeyi görerek özgürce yürümek...
Neredeyse seninle bir yürüyen kumruların her adım atışında kısa mesafe koşucuları gibi hafifçe süzülüp yere konmaları.Kumrularla bir yürümek çok eğlenceli.Denizin üstündeki martılarsa başka bir alem.Devamlı daireler çizip bir gülleymiş gibi ileri gidiyorlar ve tekrar daireler çiziyorlar.Başları hiç dönmüyor mu diye düşünür oluyor insan...
Hep aynı hızla aynı tempoda yürürken denizin üstündeki karşı kıyıya gelip giden beyaz vapurlar bir kuğu gibi gözüküyor insanın gözüne...
Biz insanlarsa soğuktan korunmak için giydiğimiz kat kat giysilerle lahana bebeklerini andırıyoruz.Belki de gözlere komik gözüken bu halimize hiç aldırmıyoruz.Çünkü amacımız yürümek yalnızca yürümek...
Denizin kıyıya vururken çıkardığı sesleri duyarak kuşların kanat çırpışlarını görerek yürümek.Kendimizi yalnız değil de özgür hissederek yürümek...
Hava soğukta olsa güneşin ışıklarıyla içimizin ısınacağını düşünerek yürümek...
Kimseyi bilmem ama yürümek benim için küçük mutluluklarımdan biri.Yaşama gülümseyerek bakabilmek için enerji aldığım bir yol belki de...
Kişiler küçük mutluluklarını kaybetmemeliler.Bu mutluluk kimi zaman yürümek kimi zaman bir dostla karşılıklı çay içmek kimi zaman uyuyan çocuğunuzu sevgiyle seyrederken zamanın geçtiğini anlamamak kimi zaman bir kitap okurken kendinizi kitabın içinde yaşarken bulmak...
Her insan yaşamın içinden kendisi için küçük bir mutluluk yaratabiliyor yakalaya biliyorsa güne gülümseyerek başlamaması için hiçbir neden bulamaz...Ş.Ö

ZAMAN / KAYBOLMALI

















Zaman!
Soluk alan beden
Bir adım geride
Anlarda
Bilerek, isteyerek
Yürek, yalnız
Yalnız, bir o kadar
Kendinle hesaplaşmalar
Susmalar!
Yürek atışlarının
Kulaklarda yankılanan
Sesin, derin sessizliği
Belki de aynadaki
Kendi gözlerine
Kilitlemiş
Hayat oyunlarını yaratmak
Kendi düşlerinde
Susmalarda
Zamanı yok saydığı
Anlarda
Mantık!
Zamana eşlik etmekte
Sesler içinde
Yoğun!
Yorgun!
……….
……..
Bir adım geride
Beden,
Yüreğin sessizliğinde,
Sevgilerinde,
Düşlerinde.
Nefes alabilmek için
Belki de
Aralarda, anlarda
Zaman!
Mantık !
Yüreğin susmalarında
Kaybolmalı…
Ş.Ö

16 Ocak 2011 Pazar

ERİK ÇİÇEĞİM


















Erik ağaçları çiçeklerini
Açmaya başladığında
Ben solgun hazan renklerinden
Gökkuşağı renkleri olurum birden
Gökteki kuşların sesi gibidir
Sevinç çığlıklarım.
Gülümserim
Beş beyaz küçük taşımı
Yıllardır sakladığım
Bana verdiğin
Yüreğimin hazinesini
Avuçlarıma alırım
Çıkarım sokağa
Beş beyaz küçük taşın
Yarısını bulmaya
Erik ağacının
Yanı başında
Hiç gelmeyeceğini
Bilerek beklerim
Ben senin erik çiçeğin
Yine de gülümserim
Avuçlarımı sıkarım
Beş taşlarımı bulmuş gibi
Seni yanı başımda
Seni yüreğimde
Hissederim, gülümserim
Erik ağaçları çiçeklerini
Açmaya başladığında…

Ş.Ö

15 Ocak 2011 Cumartesi

SESSİZLİK
















 Sessizlik.
Kalemin, kağıt üzerinde
Yazdıkları
Hüzünler , mutluluklar
Birbirine karışmış
Sabaha karşı tükenmeyen
Sözcüklere isyan mı,
Elden bırakılan kalem?
Yorgun,uykusuz gözler
Fincanda soğuk yarım kalmış
Bir kahveye
Sıcak olsaydın,diye
Bir bakış
Sessizlik
Gün ışımamış
Puslu gri bir karanlık
Pencereyi açtığında
Hafif bir serinliğin
Bedenindeki inanılmaz
Rahatlatıcı dokunuşları
Gökyüzünde bir iki
Renksizliğine bürünmeye
Başlamış yıldızlara
Gözlerinin
Vurdumduymaz bakışı
Sonra bahçeye dönersin
Salıncağın yanındaki
Kiraz ağacına
Belli belirsiz bir gülümseme
Dudağının kıvrımlarında
Derin bir nefes alırsın
Yokuş aşağıya inen yola
Dar sokağın bitiminden
Gözüken deniz kenarına
Bir gölgeye takılır
Sessizlikte gözlerin
Uzun siyah saçları
Bir şal omuzlarında
Arkasından baktığın
Kadın
Tanıdık mı, yoksa?
Anlarsın,kendini
Hayal etmişsindir
Yüreğinin
Dışarıdaki bilmediğin
Mutluluğa bıraktığı
Siluetin
Sessizlik
Oda
Odadaki beden
Kendin
Masadaki kağıt kalem
Ve yazılardaki
Tükenişin…
Ş.Ö

DÜŞ

















Düş?
Bu bir düş olmalı…
Öylesine çaresiz,
Öylesine yalnız,
Düş olmalı,
Değil mi?
Neden açamıyorum
Göz kapaklarını?
Anne! Anne!..
Haydi kalk,
Uyan!..
Bırakma beni,
Bilmediğim bu yerde
Anlayamadığım çaresizliğimde
Yalnız bırakma,
Anne…
Düş,
Düş değil mi,bu?
Aç gözlerini ,anne
Dön bak yüzüme,
Üşüyorum…
Korkuyorum...
Uyan!..
Daha çok küçüğüm,
Anne!..
Gitme!..
Ş.Ö

14 Ocak 2011 Cuma

İKİLEM

















Cennet ve cehennem
Ölümle bir yaşayacağını
Sanıyorsan da , sakın aldanma
Dünyaya açtığında gözlerini
Cennette mi cehennemde mi
Olduğunu anlarsın.
Hani ilk adımlarını
Bünyan bir halının üstünde
Başlarsan atmaya
Bedenen cennette olursun da
Ruhunun nerde olacağı
Senin yüreğinin kullanmana
Bağlı olacak, bu dünyada.
Hani ilk gözlerini açtığında
Üşüdüğünü hissedersin
Hep üşürsün
Ne karnın doyar
Ne gözünden yaş biter
Dünyadaki cehennemine
Hoş geldin bebek
Belli olmaz, üzülme
Gizli bir güç,el verir
Bakarsın sana
Birde aklını yüreğinle
Kullanırsan iyiliğe
Ölmene gerek yok
Cennete gitmen için
Bu dünyada cennet
Her yer sana…
Ş.Ö

13 Ocak 2011 Perşembe

ADIN DÜŞ























Ne fark eder ki
Sevgili
Sen benim yüreğimde
Benle nefes alırken
Ne fark eder ki sevgili
Düşün ötesinde
Bir damla isen
Bırak adın olmasın
Sevgiyi adına adayacaksan
Yaz kendi adını
Bak gördün mü, sevgili
Kendi adın değil yazılı olan
Yüreğindeki ben düştü
Sayfanın her bir noktasına
Bir damla gözyaşı ile
Fark etmedi yüreğimdeki
Var olan sevgim(in)
Adı düş
Olan sevgili......
Ş.Ö

FESLEĞEN KOKUSU





















Gök
Zifiri karanlığın
Beyaz düşleri,yıldızlar
Yer
Kopkoyu mavimin
Umut ışıltıları, yakamozlar
Deli bir rüzgar
Sıkıca sarıldığım şalım
Fesleğenin kokusu
Yokluğun gölge
Yüreğimin duvarlarına
İki damla gözyaşı
Acı
Sevinç
Fısıldadım rüzgara
Kaybolmuyor
Yüreğim kanamakta...
Ş.Ö

12 Ocak 2011 Çarşamba

MAVİ,AŞK, AYRILIK ÜZERİNE BİR KARALAMA

Sevgi var olurken mavilerde, aşk ayrılıkta olacaksa yaşanmalı,ilk yürek dokunuşunda ...














Anne karnına düştüğünüz anda sevilmeye başlarız. Bir heyecanızdır, hele birde ilk bebeksek. Ve doğarız, her masum gülüşümüze sevgiler yağar. Bizde sevmeye başlarız. İlk başımızı koyduğumuz göğsü, annemizi. Bizi kırılacakmış gibi tutan lakin kartal gibi üstümüze titreyen babamızı…

Sevgi hayatın nefesi gibidir.Nasıl soluk alıyorsak sevgileri alır, soluk verdiğimiz gibi hayatımızdan çıkarırız, nice sevgileri. Anneanneyi severiz, dedeyi, halayı, teyzemizi severiz.Oyuncaklarımızı, okulumuzu, arkadaşlarımızı severiz.Aralarda küsmeleri yaşarız ama sevgi hep vardır, hayatın her anında…














 
Büyürüz, genç bir kız yada genç bir delikanlıyızdır.Umutlarımız, yaşayacaklarımız, yapmak istediklerimiz vardır.Güneşli bir sabahın mavi-beyaz bulutları, denizin engin mavi tonları, gözlerinin mavi gülümseyişi kadar güzel umutlarımız vardır, hep vardır…Gölgelenseler, yere düşüp nokta kadar kalıp yüreğimizi acıtsalar, nefes alarak uyandığımız her sabahı, umuda boyayacak bir mavi düşümüz vardır...
Ve aşk…Hayatımızda bir kere yaşayacağımız, en güzel duygu. Deli bir fırtınadan kaçan yelkenlinin limana sığınması gibi, içimize kor ateşler düşüren bir bakışın, bir dokunuşun yüreğimize ansızın girmesi, senin aldığın nefes olması, an ve an aynadaki yüzüne bakan gözlerinin, onun bakışları olması…
Sorgulamadan, heyecanlı yürek atışlarında birlikte zamanı unutmak, aklını rafa kaldırmak.Saçlarına dokunmak, el ele yürümek. Sarılmak. Başını göğsüne koyup,dans etmek dudağından dökülen fısıltılar eşliğinde.Gülümsemek gözlerinin karasından, en mavisine. Dudakların buselerinde erimek belki de…
Ve aşk, fırtına gibi girdiği yüreğimizden, kasırga olur çıkar.Ayrılığın
hüzünlü sesi, gözyaşlarıdır.Tutkunun ateşine derman olmaya çalışan gözlerin sessiz, renksiz yağmurları. Zamana, yüreğin bir köşesine sakladığımız aşk…
Hayat yolunda, sararmış fotoğraflara bakarcasına hatırlayacağımız, gülümseten,acıtan, hiç pişman olmayacağımız aşk…
Aşk dokunur yüreğe, mavi umutlarımız arasına, tutku heyecan katar.
Ve biter, an acıdır.Yürek susması bilir, unuttuğu aklı yardım eder ona, nefes alacağı her anında…

















Sevgi var olurken mavilerimizde, aşk ayrılık olacaksa da yaşanmalı ilk yürek dokunuşunda…Ş.Ö

SALKIM SÖĞÜTLER ÇİZDİM TUVALE


















Kenarında zamanı unutup
Oturduğumuz
Salkım söğütler çizdim tuvale
Öyle güzel eğdirdim ki dallarını
Yeşil gölgeler oluşturdu
Mavinin güzelliğini yansıtan
Usulca akan nehrimizde
Kır çiçekleri serpiştirdim
Sarıları beyazları saçtım
Papatyaların en güzelini
Saçıma takışını hatırladım
Gülümsedim
Renklerle sana olan
Aşkımı çizmeye başladım
Benim fırçalarım kalemlerin
Sen olmayan bir şeyi
Çizemez yazamaz ki
Asla
Turuncunun tonlarından
Kocaman güneş
Güneşin kenarlarını
Yüreğimizin sevgisini yayan
Işınlarla boyadım
Mavi beyaz bulutlar
Şarkı söyleyen kuşlar
Rengarenk kelebekler
Çizerken birden
Tuvalimi ben dolu
Yağmur damlalarıyla
Boyadım
Renklerin sevincine
Gözümden akan yaşlar gibi
Seni çok özleyen
Yüreğimi bıraktım…
Ş.Ö


11 Ocak 2011 Salı

YAĞMUR NEYDİ?






















Bulutların kavga ettiklerini düşünürdü,her yağmur öncesi.Güneşin sıcak yüzünü sakladığı günlerde cumbalı evin penceresinden gökyüzünü seyrederdi.

Gri siyah bulutları rüzgarın yönüne göre kaykay yapan çocuklara benzetirdi.Birbirlerini geçmek için yarışıyor gibiydiler.Sonra rüzgar birden ters yönden eserdi.O zamanda diğer taraftaki pamuk helvasının pembesini almış bulutlar, gri siyah bulutlara yönelir,ani bir hareketle önlerine dikilirdi.
İşte o an birbirine girmiş bulutlar, aniden çarpışırlar, şiddetli bir gürültü çıkarırlardı. Bunu bir saniye süren kavgaya benzetirdi.Sesin kesilmesiyle birlikte sona erer, bulutlar bir kardeş edasıyla yağmur damlalarını yeryüzüne bırakırlardı.Birden kaykay yapan çocukların pamuk helvalarını ellerine aldıklarını ve sevinçten gözyaşlarını akıttıklarını düşünürdü.
Mutluluk içinde pencereyi açıp yağmur damlalarının yüzüne gelmesine izin verir, böylece bulutların sevincini kendince paylaşırdı.

Onun için yağmur, ani bulut kavgalarının barışa dönüşüp yeryüzüne neşeli şarkılar söyleyerek dökülen su damlalarıydı…Ş.Ö