30 Ekim 2010 Cumartesi

GECE / MARTILAR /SENSİZ SESİM














Gecede,
Gölgelerdeki yüzüm
Nasılda yalan söylüyor,
Aklıma,
Sen dolu yüreğime.
Sanki yarın dönecek
Sımsıkı, sımsıcak
Sarılacakmışsın gibi.
Bir daha avuçlarımdan,
Ellerini çekip,
Özlemini,
Yüreğime bırakıp
Gitmeyecek gibi.
Gecede,
Gölgelerdeki yüzüm
Aynı yıldız, ay gibi
Nasıl da yalan söylüyor
Aklıma,
Sen olan yüreğime.

Düşünsene, güneş olmasa
Ay, nasıl şarkılar söyletecek
Yakamozlara?
Ya yıldız,
Nasıl ışık olacak
Gecenin karanlık semasına?
Yüzüm gölgelerde,
Yalandan da olsa
Gecede,
Düşlerin siluetinde
Dans ettiriyor,
Bir beden olmuş
Yüreklerimize…
………..
………..
Uzun bir sessizlik
Hüzün yanında
Umut
Umut olmuş
Düşlerde sevgi
Özlem yürekteki
…………
…………
Sabahın,
Yorgun yüzümdeki
Özlem çizgileri.
Deniz kenarında
Seni beklemelerimdeki
Sabrın tükenişi.
Öyle ki,
Geceden sabaha
Seni anlattığım
Mavilerim,
Dalgalara büründü.
Sessizce beni dinleyen
Martılarım,
Çığlık çığlığa.
Nefes alışlarımın,
Tükenişini mi
Fark ettiler?
Umudu kaybederken ki,
Son fırtına mıydı bu?
Sabah,
Yüzüm gölgelerde değil.
Aklım,
Yüreğim, biliyor.
Canım acıyor,
Çokça tükenişim.
Düşlerin siluetinde
Martı sesleniyor,
Dön bak arkana,
Sensin.
………
Sen!..
Sen benim yüreğimsin…


Ş.Ö

27 Ekim 2010 Çarşamba





















Birisinin sessizliğindeki anlamı yakalamak ,gözlerinin içine  baktığınızda, yüreğinin  koyu kırmızı, koyu mavi  akışlarındaki  yaşam  yolu  oyunlarını anlayabilmekle eşdeğerdir. Yüzüne baktığınızda gözlerini kirpikleri ile örtüyorsa biri, sessizliği masanın üstünde duran bembeyaz, boş kağıt gibidir. Asla onu, küçük bir siyah nokta ile dahi  anlatamazsınız  ve  yüreğinin  sessiz  dilini anlayamazsınız...

Ş.Ö

26 Ekim 2010 Salı

SUYA GÖLGEYDİ, ADIMLAR




















Suya gölgeydi, adımlar
Kimi zaman
Gün batımında
Kimi zaman
Gün doğumunda
Suya gölgeydi, adımlar
Düş, gölgede saklı
Gerçek, adımlarda
Uzun
Kısa
Tek nefesin
Ayrılmaz bütünü
Düş ve gerçek
Gölge ve adım
Hayattan yansımalar
Zamanın her anında
Suya gölgeydi adımlar…


Ş.Ö

25 Ekim 2010 Pazartesi

TEŞEKKÜR EDERİM HAYAT SANA

















Sabah kahvaltısı için evde annemin yaptığı çıtır çıtır yuvarlak köy ekmeğinin, burnumda bıraktığı mis kokusunu, ağzımda bıraktığı müthiş tadı hissettim, dağların virajlı yollarından deniz kıyısına doğru yol alırken, doğmaya başlayan güneşin güzelliğinde... Güneş akıl almaz sarı-kırmızı rengiyle, ekmeğin ağzımda bıraktığı tat gibi, gözümüze, yüreğimize sevinçler katacak kadar büyüleyici doğuyordu...
Dağların en koyu tonlarını yansıttığı bu sabahın erken saatlerinde güneş, sanki sihirli bir değnekti. Her yaydığı ışın ağaçların doğal renklerini yansıtıyordu. Buz grisi gibi hissettiğim sert görünümüyle dağ, aniden masum bir çocuğun neşeli kahkahalarında yakalayacağımız, sımsıcak, renkli gülümsemelere dönmüştü. Yeni bir gün tüm güzelliğiyle başlıyordu...
Adım adım yükselişini seyrettiğim güneş, aklımı başımdan almış olmalı ki, durduğumuzda geçen zamanı anlamamıştım. Bazı anların içinde, onlarla bütünleşerek yaşamak ya da kimilerine göre düşte kaybolmak, sevdiğim bir duyguydu. Bu an mutluluk, gözlerimle yakalayıp, yüreğimde hissettiklerimin, dudaklarıma yansıyan gülümseyişiydi...


Ayaklarım yere bastığında, biliyordum ki, ilk kez geldiğim bu kasabada, güzel günler geçirecektim. Yolun bir tarafında abartısız bir mimariyle yapılmış evler ve bahçelerinde çiçeklerden bir renk cümbüşü... İlk gördüğüm evin bahçesindeki morumsu pembe ortancalar, kendimi bildim bileli sevdiğim toprağın anaç çiçeği dediğim, ortancalar... Yolun kenarında aralıklarla dikilmiş, palmiye ağaçları... Ve bu arada bir iki evin bahçesinde gözüme ilişen küçük fıskiyeli havuzlar...
Derin bir nefes aldım, yolun öteki tarafına baktım. Kocaman uzanan bir kumsal, ara ara çakıl taşlarıyla bezenmiş bir kumsal.. Ve dalgalarının sesi kulaklarımın duyduğu hoş bir müziğin ritimleri gibiydi. Müziğin huzur veren sesinin eşliğinde, kumlarda oynayan bir çocuk olmaya o kadar hazırdım ki... Belki de denizin sileceğini bildiğim halde, sevgilim bulsun diye ayak izlerimi ısrarla kumlara bırakan genç kızdım, dalgaların seslerinde...
Bana seslenen bir sesle, etraftan karşıma geçmiş, arabanın şoförüne baktım.
"Buraya kadar bayan, bundan sonrası yayan..." dedi. Teşekkür ederek, gülümsedim. Bir sırt çantası, tek bir bavul... Tüm eşyam bundan ibaretti. Haydi dedim kendi kendime. Yavaş adımlarla yürümeye başladığımda çok sevdiğim kokulu karanfillerin mis kokusu burnuma geldi. Gülümsedim!..


Mutluluğu avuçlarıma koyup, yüreğimde hissettiren sabahın ilk ışınları, bana yaşamak için kucak açan güzel kasaba, binlerce teşekkür... Ve sen hayat, hayatın anlamlarını yakalamayı, gülümsemeyi hatta gülümserken mutluluktan gözümden bir damla yaşın akmasının mutluluğuna, değerine vara bilmen için bedenime verdiğin can için, yüreğim için teşekkür ederim,sana...

Ş.Ö

AN KADAR HAYATA

















Hayat nefes
Yaşam bir yolken
Aralarda
Anlar deli bir
Irmağa dönüştü
Yolun kavşakları
Azgın şelaleler gibi
Göz görmez
Noktalar oluşturmakta
Yüreğin atışları çaresiz
Çırpınmakta
Yaşam dediğin yol
Zaman bitti dercesine
Ayaklarının altından
Hızla kaysa da
Nefesin var ya
İki dudak arasında
Tebessüm et hayata…

Ş.Ö

24 Ekim 2010 Pazar

RENKLİ ÖZGÜRLÜKLER















Gökyüzünde sallanan
Renkli özgürlükler
Neşeli gülümseyişler
Çocukluğumun mutluluğu
İpin ucunda sallanan
Renkli şekiller
Koşunca senle koşan
Özgürlüğü ellerinde olan
Renkli uçurtmalar
Başını kaldırıp bak
Nasılda uzaklara gidecek
İpini bir bıraksan
Renkli mutluluklar
Ben çocuğum
İpi bıraktım
Özgürce uçsun diye
Uçurtmalar…


Ş.Ö

22 Ekim 2010 Cuma















     Doğum beyazı
Ölüm beyazı
Yaşam, tüm renklerin
Karmaşası
Aradan süzülen
Şen şakraklığın
Erguvan tonları...

Ş.Ö

      

20 Ekim 2010 Çarşamba






















Öyle uzun ki,kimi zaman ''sevmek'' sözcüğü yazmaya başladığında içine ne çok varlık sığdırdığına inanamıyorsun. Kimi zaman da tek varlığın adına takılıp ,bir türlü sevmek sözcüğünün ''k'' harfine ulaşamıyorsun...
Ş.Ö 

OYUN






















Oyun ellerimin arasında
Binbir renkli sevdiğim
Bilyelerde saklı.
Açtım avuçlarımı
Sen de al içinden
Paylaş benimle
Cam umutlarımı.

Kırılmaz, korkma
Onların içinde
Benim çocukça
Yüreğim saklı...

Ş.Ö

19 Ekim 2010 Salı

MEKTUP



















Zaman hayatı okadar çabuk alıyor ki elimizden,onun içindir ki büyüdüğümüzü anlamak,bunun farkındalığına varmak, zaman karşı kazanacağımız en güzel zafer.Tebessüm etmeyi öğreniyorsunuz.Bakarken görebilmenin tadını çıkarıyorsunuz.Hoşgörü sahibi olmanın en büyük iyilik olduğunu ,bu duygunun yüreğinizde yarattığı sıcaklığı hissediyorsunuz.Olayın sevinç ya da hüzün olması karşısında, yüreğinizin sıcaklığı, kırmızın ateşi ya da mavinin buz gibi yakıcılığı olabiliyor.Yüzümüzde asla maske olmayan bir tebessüm.Hüzünde bir tebessüm mutlulukta bir tebessüm.Tebessümünüzdeki anlamları yakalıyorsa karşınızdaki ne ala.Yok anlamasa da çok üzülmüyorsunuz. Çünkü siz büyümüş olmanın farkındalığına ulaşmış, oysa onun daha zamana karşı savaşması gerektiğini biliyorsunuz.Ve tebessüm ediyorsunuz…
Büyümek, kendini severken tekillerin kadar çoğullarını da sevebilmek. Büyüdüm, zamana karşı hayatın anları yakaladım dediğimiz anlarda, zamana karşı savaşan yüreğimizde her daim var olacak sevgilerimizin,can olanlarımızın da büyüdüğünü görmek. Zaman ah zaman… Zaman, bugünlerde yürek duvarlarımı sallıyor, derinden derinden.Ve tebesümlerimin anlamlarına, acımasız sert rüzgarları ile çizgiler atıyor.Can yüreğim sızlıyor, an ve anlarda. Lakin an ve anlarda…
Tebessümüm ışıl ışıl parlıyor ,onun yüzüne bakarken.Yine yüzüne bakarken gözyaşı olmasa da saklayamadığım hüznün tebessümü yerleşiyor, yüzüme. İlk adımlarını atmaya başlayıp kapının tokmağını tutup açtığında , başardığı için alkışladığımız küçük kızımın, şimdi sokak kapısı açıp çıktığında, biliyorum ki artık yuvasının misafiri olacak. Yine tebessüm ediyorum.Çünkü hayat bir nefes ve o sağlıkla nefes alıyor ve ayaklarının üzerinde durmak için, zamana karşı büyüyor.Allah yardımcısı olsun.Artık hep bir adım gerisinde olacağım.Zamana karşı,yaşam yolunda büyüme sürecinin basamaklarını çıkacak.Ve büyümenin anlamını farkına varabilmesi için adımı, kendi adımı olmalı.Başarılar ana yüreğimin hep küçük kalacak kızı ,yüreğimin yarısı can kızı…
Bil ki, yürümeğe başladığın yeni yaşam sayfanda asla yalnız değilsin.Bir adım gerinde seninle olan daima olacak bir ailen var. İlk kez dokunamadığın ,dokunamadığımız kadar uzaklardayız. Zaman bunu kendisinin zaferi sansada,karşımda duran fotoğrafına bakıp,yüreğim içindeki sana gülümsedim.Benimlesin…
Özlemini yüzüne ,yüreğine tebessüm yapan  annen...


Ş.Ö

16 Ekim 2010 Cumartesi

GECEDE FESLEĞEN KOKUSU






















Sonbahar rüzgarına
Teslim olmadan kavağın
Sararmaya yüz tutan
Yaprakları
Hala müzikken
Gecenin
Puslu grisine
Masamda
Bir bardak buzul beyazı
Dudağıma eşlik ederken
Gözlerimde,
Senden geriye
Kuru bir dal kalmış
Fesleğen.

Sessizliğin
Çok seslilerine düşen
Yalnızlık
Yalnızlığımı renklere boyayan
Avucuma kayan yıldız
Dönse mi diye
Fesleğene bir bakış
Sessizliğin
Çok seslilerine dönüşen
Sözcük oyunlarım...

Aklım söyledi
Bir daha dönme
Dönme
Yüreğim deli
Gözlerime gülümsedi
Avucumun içinde
Soluğumun her birinde
Hiç tükenmeyen
Fesleğen kokusu…
Sonbahar rüzgarı çıktı
Aniden
Ve ben sensiz hiç
Üşümedim,
Üşümedim…


Ş.Ö

13 Ekim 2010 Çarşamba

YAĞMUR GÜLÜŞLERİMİZİ ÖZLEDİM, ANNE





















Havada yağmur
Toprakta yeni doğan
Bebeğin mis kokusu
Yağmur gülüşlerimizi
Özledim anne
Nasılda eğlenirdik
Yağmur yağdığında
Sana aldırmadan
Koştuğumuz
Arka bahçemizde
Islanmak üşütmezdi
İçimizi
Damlalar oyundu
Yüreğimizi ısıtan
Damlalar gözlerimizin
Işıltılı neşesi
Yağmur gülüşlerimizi
Özledim anne.
Omuzum da şalım
Pencereden yağmuru
Arka bahçeye inen
Çocukluğumu
Seyrederken
Yaptığın kekin kokusu
Leziz tadı vardı
Dudaklarımda
Ve en önemlisi
Eve girdiğimizde
Islak bedenimizi saran
Sevgi dolu kolların
Bizim de sana bakan
Bir çift gözümüz
Ve gözümüzde ıslak
Islak olduğu kadar
Sımsıcak neşeli
Yağmur gülüşlerimiz vardı,
Yağmur gülüşlerimizi
Özledim anne…

Ş.Ö

12 Ekim 2010 Salı

GELİN























Yemenisinin kenarında renk cümbüşü
Çiçekler
Çocuk yüzünde büyümüşlüğün
Yorgunluğu
Zamanı yakalayamamış
Uçurtma ipine hasret avuçlarında
Gelin kınası boyamalar
Düşleri
Uçan kuşun kanadında
Bulut mavi beyaz olsa da
Yüreği kan kırmızının
En koyu siyahında
Bir kurşun kalemini
Sevmişti siyah
Adını yazarken
Beyaz sayfalara
Duvak, kına dediler
Şimdi defteri masada
Adının yanında
‘’Gelin oldu’’ yazılı
Ve son nokta
Kalem kırık
Yürek kırık
Düşler takılı kalmış
Çocuk yüreğin gelin olmuş
Yemenisinin oyalı ucuna
Kuşun kanadına…


Ş.Ö

10 Ekim 2010 Pazar

UMUT, NEFESİNDİR KÜÇÜĞÜM





















Savaş
Ama kan olmasın
Kansız yaptığın savaşlar
Yürek dolusu sevgi olsun
Doğruluk, iyilik olsun
Aman sende, deme
İnan bana hiç beklemediğin
Anda dönecektir
Bir uçurtmanın
Özgürlüğünde,
Renklerinde yaşayacağın
Tüm umutlar...
Hayatta en büyük savaş
Nefese can vermektir
Asla unutma...

Ş.Ö

8 Ekim 2010 Cuma

YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLEDİM


















Gün daha beyaza dönüşmeden, gözlerimi rüzgarın uğultulu sesine açmıştım.Ekimin ilk sabahıydı. Sonbaharın güzelliklerini kaçırmamalıydım. İyi ki bu hafta sonu,doğduğum yere gelmiştim.Kalktım, terasa çıktım. Gün gökyüzüne beyaz gri bulutlar bırakıyor, güneş ışınları ise bir duvarın arkasından süzülmeye çalışıyordu.Rüzgarın sesi, kavak ağacının yumuşak sesinde melodiler oluşturuyordu.Gözlerimse körfezin koyu mavilerine takıldı.Hırçın deniz sabaha uyanıyordu. Kıyıya inmeliyim…

Kimseler yok. Ayaklarımı suya sokuyorum, üşümelerine aldırmadan. Öylece duruyorum.Bir iki çakıl taşı alıp, sevdiğim sularına attım. Cup diye çıkan sese güldüm. Çocukluğumu yaşarcasına oluşan halkaları saydım. Sanki, uzaktan git gide yaklaştığını duyduğum balıkçı teknesinin sesi, aramızdaki inanılmaz sevgiyi bozmak için geldi.Akşamın mehtabında yine baş başa kalırız.Ben balkonda bir duble içkimle sana şarkılar söylerim, sende bana yakamozlarını yollarsın…

Sana arkamı dönüyorum, deli mavim. Şimdi de gözlerim yeşillerin her tonuna takılıyor. Saat daha erken. Köye kadar yürümeliyim.Üç beş selamdan sonra yola devam etmeliyim.Ve ormanın her türlü çiçeğini, ağacını,böceğini barındıran eşsiz
güzellikteki,tepelerine çıkmalıyım.Her zaman yaptığım gibi,yoldaki çalı yeşilliklerinde böğürtlenler toplamalıyım.Arılarla köşe kapmaca oynamalıyım.Ve mis kokularını,temiz havanı içime çekmeliyim.Zirveden gelen buz gibi suyun sesini ,birde hala yaza veda etmemiş cırcır böceğinin sesini,arada durup dinliyorum…

İyice tepe noktaya ulaştığımda,yeşil olmuş gözlerimden körfezin en güzel mavilerine dalıyorum.Yaşadığım güzelliğe şükür ediyorum.Tüm bedenimle,duygularımla yaşadığımı hissediyorum.Doğduğum güzel toprak ben seni çok seviyorum…

Ş.Ö

7 Ekim 2010 Perşembe

TUZLA, BUZUM





















Tuzla buzum bu akşam
Dudaklarında
Tuzum
Yaralarına basılan
Canını yakan
Sayısız beyaz tanelerden
Yüreğine sığan
Tek tuz tanesiyim aslında
Sonra
Buzum
Yanan yüreğe damlayan
İki dudağın arasında
Eriyip su olan
Bil ki sevgili
Su hayattır, cana
Tuzla buzum bu akşam
Ve her akşam
Yüreğinde kaybolan
Yüreğinde var olan…

Ş.Ö

6 Ekim 2010 Çarşamba

AN KADARSIN





















İster tükenmeyecek
Çoğulların olsun
Ya da
Tüketmek isteyecek
Bir tekilin bile olmasın
Sonuçta aynısın
Ayaklarının bastığı
Yer kadarsın
Ne bir fazla
Ne bir eksik
Noktasın…
İster tükenmeyecek
Çoğulların olsun
Ya da
Tüketmek isteyecek
Bir tekilin bile olmasın
Sonuçta aynısın
İki dudağın arasından çıkan
Nefes kadarsın
Ne bir fazla
Ne bir eksik
Soluk almadığında
Kapladığın
Toprak kadarsın…

Ş.Ö

5 Ekim 2010 Salı

DOĞUŞ
















Bu kadar mı kızıl doğar
Güneş,aniden sararır.
Geceden kalan yakamozları
Yok edip,
Denizin üstüne
Sarı kristaller bırakır...

Ş.Ö

BAKIŞ



















Hayat nefes
Yaşam yol
Doğmak ile ölüm
İnce bir çizgi
Doğum,nefes başlangıç
Ölüm bitiş
Bitiş
Var mı ki
Geri dönüş
Kapkaradan beyaza
Yoksa düşlere gülüş mü
Tersten bakmak hayata...

Ş.Ö

ÜÇ BALIK, BİR ADAM VE DUYGULARIM















Bugün güneşin gülen yüzüne göre bahar, dökülmüş sarı, kızılımsı
yapraklara göre sonbahar, esen buz gibi rüzgara göre bir kış sabahındaydım.Temiz havayı ciğerlerime doldururken, gözlerim deniz  kıyısındaki kovaya takıldı.İçinde üç balık az bir suda yüzüyordu. Kovaya,düşüyormuş gibi yapıp bir tekme atsam, hepsi yeniden denize  gideceklerdi.Yapmadım,daha doğrusu yapamadım.Nihayet gözlerimi kovadan ayırıp, yanı başında duran yaşlı adama bakmak aklıma gelmişti.Yaşlı mıydı, bilmiyorum .Başındaki bereden gözüken beyaz saçlar ve 

yüzündeki derin çizgiler beni  böyle düşündürmüştü…
Erken saatlerde çıkmıştım,oysa o kim bilir bu üç balığı yakalamak için kaç  saattir, buradaydı. Elleri misinasında, gözleri ise denize dalmıştı.İyi ki kovayı tekmelememiştim.Gözlerimi gökyüzüne kaldırdım, (nedense onun her yerde olduğunu bildiğim halde hala yukarıya bakmaktan vazgeçemiyordum)Allah’ıma bana düşünüp hareket etmemi sağladığı için teşekkür ettim.Kovadaki balıklar evde bekleyenlerin yemeği olabilirdi yada parası için satıla bilirdi.Her ne için olursa olsun benim karışmaya hakkım yoktu.Ne adamın işine, ne balığın kaderine…
Her gün yeni bir şeyler öğrenirken, öğrendiklerimizi de unutturmayacak olaylar yaşamamız çok güzel.Bu sabah düşünüp hareket etmenin yararlı olacağını bir kez daha hatırlattı bana, üç balık ve bir adam…İkincisi ise herkesin bir şeyleri yapması için bir nedeni vardır.Ben yada bir başkası bunun doğru yada yanlış olduğuna karar verip,kimseyi yargılayıp, işlerine burnumuzu sokamayız.Yaşanan hayat ve yapılan olaydan kişi kendisi sorumludur ve bu Allah ile kendi arasındadır…
Deniz kıyısında dalgaların sesini dinleyerek yürümemi sürdürürken,
kimsenin  işine ve  kaderine karışmasam da, biri dönüp bana bir şey sorar yada benden bir şey isterse diye,yüreğimde herkese verecek sevgiler dolu duygularım olduğu için, ne kadar şanslıydım.
Gülümsedim, üç balık, bir adam  ve hayatın  anlarındaki  duygularım…

Ş.Ö

4 Ekim 2010 Pazartesi

BEN HÜZÜNÜM

Ben hüzünüm
Sonbaharın sararmamış yaprağı
Ve üşüyen bir yüreğin
Sımsıcak kızıl kanı gibi
Ben hüzünüm
Gözyaşımın sessiz süzülüşü
Fırtınanın sesli
Benim sesiz çığlığım gibi
Ben hüzünüm
Bir deftere sığmayan sözcüklerim
Kadar çok düşlerim, gerçeklerim
Bir o kadar aynadaki yüzümden
Yansıyan
Mavi ve deli yüreğim
Ben hüzünüm

Dışarıda sevdiğim yağmur yağıyor
Masamda ben saklı defterim
Çayımın sıcaklığı kadar gerçek
Saatin tik- taklarında hızla akan
Zaman
Ve ben hüzünüm
Odamın gölgelerinde
Kimi an yaşayan düşlerin(im)de
Kimi an kaybolan yüreğin(im)de…

Ş.Ö