30 Kasım 2010 Salı

ÜŞÜR AŞK























Aralara nefes aldığım
Satırları düşer
Kalem ucundaki mürekkebin
Bir damlası.
Dokunulası sevgiye döner
Bir an,
Yüreğin içinde var olan
Aşk…
Gözyaşı,
Bir damla akar kağıda.
Mürekkebin mavisi
Dağılır, iç acır
Üşür aşk…
Sanki deniz olmuş sayfa,
Yürekte derin bir fırtına.
Gece sessiz.
Tek tek atıştırmaya başlayan
Yağmur damlaları,
Toprağa mis,
Yüreğe hüzün.
Üşür aşk, usulca…
Ve düşler yaratırım.
Karanlığın süzülen,
Işık oyunlarına.
Sen olan yüreğime,
Sarılırım.
Üşür aşk,
Üşür…
Yüreğimde var olan
Yüreğin ise
Daima sımsıcak
Usulca benimle
Nefes alır…

Ş.Ö

YAŞAMIN KARELERİNDEN FOTOĞRAFLAR















Yaşamın karelerinden
Fotoğraflar
Elinin sevgiyle dokunduğu
Bukleli sarı saçlar
Pembe kolları kısa
Kazağın içindeki
Sevimli küçük kızın
İri gözlerindeki sevinç
Dudaklarındaki
Utangaç gülümseyişin
İçtenliğini yansıttığın
Resimlerden tanıdığımız
Yaşamlar















Sıkıca tuttuğu meşeleri
Sana göstermek için
En büyük hazinesini
Açtığı avuçlarındaki
Üç beş misketiyle
Belki bitlenmesin diye
Kesilmiş kısacık saçları
Kırmızı yanaklı oğlanın
Fotoğrafında yakaladığımız
Yaşamlar

Çocukların yalansız
Masum bakışlarında
Çocukluğumuzu anımsadığımız
Her biri başka öykü
İçimizi ısıtan
Siyah beyaz
Fotoğraflarda yakaladığımız
Yaşamlar…
Ş.Ö

28 Kasım 2010 Pazar






















Gölgemsim dediğin an
Yüreğimin düşlerini bıraktım
Aklımın sesini duydum birden
Ve dudağımdan döküldü
İki sözcük,tebessümle
''Ben ışığım'' ...

Ş.Ö

YENİK DÜŞÜYORUM SANA






















Yenik düşüyorum sana,
Gözlerine baktığım
Her anda…
Kirpiklerim kapanıyor,
Usulca gözlerimin
Seni seven anlamlarına.
Yenik düşüyorum sana,
Seni düşündüğüm
Her anda…
Demek ki sen oluyorum,
Zamanın tüm anlarında.
…..
…..
Yaşıyor, gülümsüyorum
Yaşıyor, ağlıyorum
Yaşıyor,yüzümdeki
Maskeleri oynuyorum.
Yaşıyor, bana verilen
Nefes kadar
Yaşıyorum…
……
…….
Yenik düşüyorum sana,
Avuçlarında kaybolurken
Ellerim,
Bıraktığındaysa
Buz tutuyor, sen olan
Yüreğim…
Yenik düşüyorum sana,
Kulağıma fısıldadığın
Şarkımızı,duyduğum
Her anda…
Gölgelere çiziyorum
Dans eden bedenlerimizi
Yüreğimiz bir oluyor
Döndüğümüz parmak
Uçlarımızda…
…..
…..
Yaşıyor,
Yenik düşüyorum sana,
Sen olmasan da.
Bir hançer yarası
Yüreğimde,
Damla damla kanıyor,
Akıyor, gözyaşım.
Yaşıyor,yaşıyorum.
Yalnızca yüreğimdeki
Sana nefes olmak
Adına…

Ş.Ö

23 Kasım 2010 Salı

ANLARDAKİ KENDİMLE KONUŞMALARIM






















Öylesine gerilere dönmek,uçsuz bucaksız evreni(ki mutlak bir sonu vardır,yalnızca bizim bulunduğumuz noktadan böyle gözüküyordur) tanımak,yaşamak,düşünmek ya da düşlemek uçuk bir fikir midir,bilmiyorum…

Hayat bir nefestir ve ölümde nefesin bitmesi.Hayat ve ölüm arasındaki o an kadar kısa zamanda hayat yolumuz. Doğduğumuz andan adım adım gideriz hep ileri, hep yeniye karşı zamanla yarışırız, belki de. Tükettiğimiz beni fark edene kadar.Fark ettiğimizde (ki bu kendime özgü düşüncelerim) büyürüz. Aynaya baktığımızda akıl ve yüreğimizin zamanı kendimiz olduğu için yaşamak istediklerini fark ederiz.Kimi zaman yaşanan hayatın yalnızca ileri koşmak değil de gerilerde bıraktığımız ya da biz nefes bile olarak var olmadığımızda olan bir şeyleri anlayabilmek,öğrenmek,tadına varmak olduğunu fark ederiz.
 

Uzanan uçsuz bucaksız mavinin her tonunda,yaşayan bir deniz kızı vardır ve gecede koyu lacivertte dönüştüğünde kim bilir neler öğrenebiliriz...
Lacivert;sevdiğin renklerden biri,önce deniz sonra aşkın gözleri,gecenin siyahında gölgeler belki de.Kırmızı kadar sıcak,kimi zamanda beyaz kadar soğuk...
Denizi seyrederken,binlerce tonunu yakalayabilirsin,ki kıyıya yanaşırken bir dalganın ucunda,beyaz bir hareketlenme olur laciverdin her tonunda.Lacivertte ne kadar özgürsen(yalan yada saklamak değil),beyazı da zamanı çabucak harcayan,bir tükeniş duygusu uyandırır,yok olurken hışırtısıyla...
Gece de ay yoksa,yıldızlarda küskünse,görebileceğim kadar yakamozlar çizebilirim denizin üstüne.Öyle bakarım ki denize,ince kumlarında yosunların arasından bir parıltı yansır denizin üstüne;işte siyahın lacivertti tükettiği sularda,küçük bir balığın dans edişi yansır gözlerime,yok sandığın yakamozların yerine..Sevdiğin deniz armağan etmiştir gümüşlerin dans eden parıltısını,bakmasını bilen simsiyah gözlerine…
 

Sabahın erken saatlerinde, yüzünü bile göstermemişken güneş, içinin üşüdüğünü hissettiğin bir anda ve renklerin gökyüzünde en anlaşılmaz lakin muhteşem bir karışım gibi olduğu o anda,pencerenin buğusunu silip yada balkona çıkıp bakarsın ya bahçeye ve yapraklarda zarif su damlacıkları vardır, dokunsan yaprağın gözyaşıymış gibi akacak, dokunmasan yine akacak.Yaprağın gözyaşları sevinçtir, toprağa.Böyle düşündüğünden  tebessüm edersin, yeni başlayan güne…
Sonra bahçe sonunda yol boyu uzanan çınar ağacının sarı/kahverengi yaprakları takılır gözlerine.Sonbahar yağmurları bir iki yaprak bırakmıştır dallarında.
Diğerleri, sokağın ıslak kaldırımında yürüyen adımların altında darmadağınlığını yaşamaktadır.Sonbaharın renkleri sarı, kahverengi.
Biraz da kızılın tonları.Yağmur yağdığında, havanın buz grisinden midir,bilinmez renkler üşümüş gözükür,gözüne.
Çıkarsın dışarı,yürümeye başlarsın. İstemeden de olsa bastığında çıtırtısından anları hatırlatan ezgiler yaratırsın.Sonra hüzünlenirsin,duyduğun çıtırtılar ya yaprağın gözyaşlarıdır yada yüreğe yer etmiş sevdanın fısıldayan sesi…
Diğer yandan aniden çıkan (cılız denecek kadar bile olsa)güneşin ışınları buzlaşmış görünen sarı, kahverengiyi,kızıla içinizi ısıtan bir güzelliğe dönüştürmez mi?Ağır bir valsten,ateşli bir tangoya geçmek gibi...
…………………
………………….

Öylesine gerilere dönmek,uçsuz bucaksız evreni(ki mutlak bir sonu vardır,yalnızca bizim bulunduğumuz noktadan böyle gözüküyordur) tanımak,yaşamak,düşünmek ya da düşlemek uçuk bir fikir midir,bilmiyorum…

Ve geriye döndüğünde,düşünceleriyle konuşmayı seven deli bir yüreksen başlarsın hayattan,aklına gelen anlar düşer kalemin ucundan beyaz sayfalara.Ve beyaz sayfalar uçsuz bucaksızın evrenin oluverir, bir anda.Sevgiyle kalın…

Ş.Ö

22 Kasım 2010 Pazartesi

YÜREĞE BIRAKILAN MENÜ




















Ya bir bardak kırmızı şarap söylemeliyim,
Her bir yudumunda erimeli yüreğim.
Sımsıcak olmalı dudaklarım,
Alev gibi öpüşlerin tadında.
Ya bir duble rakı söylemeliyim,
Soğuk buz gibi olmalı.
Kristalleşmiş rengine,
Yüzünü işlemeliyim gözlerimle.
Ve her yudumumda buz batmalı yüreğine.
Yalnızlığımın en acısı dolsun,
Senin de yüreğine…
.....
.....
Akşamın sonuna geldiğimde,
Menünün sonudaki müzik notalarını
Cebime doldurup,kalksam masadan
Yürüsem kumsalımıza,
Hisseder misin geceye fısıldarken
Notalardaki şarkımızı,
Yüreğinin sessiz sesinde?
Ve yakamozların yanına
Dans eden bedenimin silueti,
Gölgeler halinde düşerken,
Düş misali olsa da,
Yüreğinin sessiz denizinde
Sarılır mısın, can yarına?

......
......

Nedersin yalnızlığımdaki
Yarın gece garson
Çift menü bırakır mı,
Sessizce masama(mıza)?
Ve düş,tutup ellerimi
Can olur mu,
Sarılır mı,
Yüreğindeki(imdeki) can yarısına(ma)?..
Ş.Ö
Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu bloğunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.

Mim Kuralları:
- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
- Mim, her bir blog için sadece bir kez cevaplanabilir.
- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez." 
 İzler ve yansımalar bloğunun sahibi Esmir tarafından yukarıda yazılan konu ile mim'lenmiş bulunuyorum.Ve güzel övgüleriniz içinde ayrıca teşekkürler...

Kitaplıktan gözlerin kapalı haldeyken elini uzatıp bir kitap seçmek.Gözlerim kapalı olsada elimi uzattığımda hangi kitabı seçtiğimi tahmin etmek.Az çok yanılsamda çoğu kitabın yerini biliyorum.
Kitabın adı, Ahmet Yorulmaz’ın Girit’ten göç eden Hasanaki  ve ailesinin yaşamının  anlattıldığı üçleme kitabının  ikincisi ‘Savaşın Çocukları’
İlki Girit’ten Cunda’ya   üçüncüsü Kuşaklar…

Kitapları almamın özel sebebi tarihe merakımın yanında dedemin Girit’ten göç edenlerden olması…

Ve 55.sayfanın ilk paragrafı...

Seçme,iri kuru incirlerin içine ceviz dolduruyordu annem.’’Sikula’’ dediğimiz bu incirler,temiz bir tepsiye doldurulur ve tepsi elime tutuşturulurdu..İki elimle omzum hizasında tuttuğum tepsiyle Varusi’den kente yollanırdım.Dükkanları, kahvehaneleri, meyhaneleri atlamadan tek tek tarardım.Tepsideki incirler tükeninceye kadar sürerdi,bu.Sonra yorgun argın, Varusi’den bize mesken olan bağ evine döner,satıştan  topladığım paraları anneme veriridim.Annem,beni bakkala yollayarak,bu paralarla kuru incirlerin en irilerini ve ve ceviz içi aldırır,ertesi günün malını hazırlamaya başlardı.İncir ve ceviz alımından  artan birkaç kuruş,evimizin geçimine giderdi.Kuru incir tükendiğinde,susam helvası yapardı.Bunlarda geçtiğinde,tabii mevsimine göre,’pasatempos’ denilen kabak çekirdeği,turfanda erik,turfanda çağla satardım.Turfandaları Hanya’nın  daha çok meyhane kesiminde satıyordum…

Nice kitaplar okumam ve okumanız dileğiyle, sevgiyle kalın...

ASLIHAN GÜNDÜZ,DELİLER TEKNESİ,DİCLE KIYISINDA MASAL KENTİM. Bunlarda benim mimlediklerim...

21 Kasım 2010 Pazar

ÇOCUK YÜREĞİMİN GÜZEL EVİ






















Sokağın başına geldiğimde, beton yolu ve iki tarafa yapılmış yüksek apartmanları, düşüncelerimde eski haline dönüştürdüm.Özlemleri yaşamak adına,kendimce yaşadığım bir oyundu. Mutluluğun ve üzüntülerin bir arada geçtiği yüreğimin duygularını tekrar hatırlamaktı…
Apartmanın önünde durdum.Burayı, eski üç katlı taş eve dönüştürdüm. Gülümsedim, çocukluğumun en güzel anılarının saklı olduğu ,doğduğum evdi yine.Beş basamağı koşar adımlarla çıktım,demir halkayı kapıya vurdum.Sevgili kapım sessizce açıldı…
İçeriğe girdiğimde taş yapının ahşapla bu kadar güzel,uyum içinde olmasına, hayranlıkla baktım.Rahmetli dedeciğim bu evi bir Rum aileden satın almıştı.Geniş aynı zamanda uzun bir koridor, sol tarafında çift kapısı ile büyük salon. Gülümsedim,misafir geldikçe girebildiğimiz bizim için evin en soğuk odası…
Koridorun sağ tarafı ise biz torunların en eğlendiği yer,ahşap merdivenler…Evin içindeki doğal kaydırak.Yukarıdan inerken ,kaymalıyım…
Koridorun sonuna geldiğimde,başka bir dünyanın içine girerdim.Üç tane taş basamakla inersiniz ve o zarif ahşap kapıya dokunursunuz.Ailemizin en sevgi dolu,sıcak akşamlarının geçtiği taş salon.Sedirler,yer minderleri,sallanan koltuk,yemek masası,duvardaki aile resimleri karmaşa içindeki renklerin,uyum içindeki düzeni.
Evet ,öyle bir uyum içindeki evdeki eşyalar inanamazdım.Sihirli bir el,sihirli bir yürek vardı ,evimizde.Tabii ki rahmetli babaannem…
Mucize gibi bir kadın.Bembeyaz saçları,beyaz teni ,yüzünden eksiltmediği gülümsemesiyle,ufak tefek meleğim benim,can gülüm…Hiç duymadım nazlandığı,of dediğini.Gülümserken , gözümden dökülen iki damla yaş , her neyse. Hayatıma güzel renkler katan,yüreğime sevgiler eken ,eşsiz insandan söz ederim, başka bir düşlerimin özlemlerinde…
Ben taş salonumuza döneyim.Odanın bir köşesinde,mutfağa açılan bir kapı.Günümüzdeki farklı bir mutfak.Hiç unutmadığım,saatlerce nasıl yandığını izlediğim ,kocaman iki tane kuzini .Ve leziz yemekler,elde açılmış börekler.Beş dakika içinde mutfağa girip harikalar yaratan,tabi ki can gülüm…
Evin banyosu da bu taş salona açılırdı.İki tane çok özel mermerden kurnası vardı.Yıkanmak güzel bir oyundu,taş banyoda...
Ve bahçe. Oyunlar oynadığımız, dedemin çardağa kurduğu salıncakta
sallandığımız, babaannemin kokulu karanfiller diktiği, harika bahçemiz…
Özlemleri düşlerde yaşatmak,bazen en iyi dinlenme geliyor.Geleceğimize, her adım attığımızda bize yardımcı olacak bir öğüdün saklı olduğu ,yaşanmış değerlerin olması ne güzel…
Dediğim gibi burası üç katlı bir taş ev.İlk merdivenleri çıktığınıza küçük bir hol var.Bu holde renkli camlarla süslü bir kapı var,terasa açılıyor.Terasın en güzel yanı,sürekli güvercinlerin olması.Genelde sessizce seyrederdik ama çocuktuk nede olsa.Beklerdik,sayıları çok olduğunda ,yalnızca hep birlikte gökyüzüne uçuşlarını görmek adına,kapıyı hızlı açardık.Belki de düşlediğimiz bizi de tutup uçurmalarıydı.Yüreğim bunları düşündükçe tatlı bir neşeyle doldu.Ah! Bu evimiz ne güzeldi…
İkinci ve üçüncü katlarda yatak odaları vardı.Herkesin kendi odasının bir öyküsü,her odada yaşadığımız mutlu saatler,hüzünlü dakikalar hep vardı,düşündüğümüzde de olacaktı…
Birden kızımın sesiyle,düşlerimi aklımın ,yüreğimin bir köşesine sakladım.Sevgiyle gülümseyerek kızıma döndüm.Elini tuttum.Sokağın sonuna yürümeye başladık.
Unutmadan bir kere daha arkama dönüp, apartmanı taş evimiz yapıp,ikinci kattan birinci kata merdiven tırabzanından kayarak indiğimi düşledim. Kızımın eline daha sıkıca tuttum.Yaşamın güzelliğini görmek ne kadar güzeldi.Hayatımızdaki küçük mutluluklar hep vardı, hep var olacak. Önemli olan anlamak, değerini bilmekti...
Ş.Ö

20 Kasım 2010 Cumartesi

MAVİM
















      

     Deniz kızı değilim
Boğuluyor gölgem
Kopkoyu laciverdimin
Dipsiz sularında
Ve gökyüzünün
Karmaşık grilerine
Karşı anlamı yitirmiş
Duran bedenim
İki damla gözyaşı
Bile akıtamıyor
Kopkoyu laciverdimin
Dipsiz sularına…

Ş.Ö

19 Kasım 2010 Cuma

KARŞIYAKA'DA SABAH

GECEYE

















     Karanlık sular
Ay küskün
Yıldızlar küskün
Geceye
Hazan mevsiminin
En kızılımsı  sarısı olsam,
Bu gece
Sevdiğim simsiyah mavilerimin
En  diplerinde  kaybolurken
Bedenim
Gölgem,yakamoz olur mu
Kızılımsı sarı  rengiyle
Geceye küskün
Karanlık mavilerime
Ve
…..
……
Sahte  renk  oyunları
Gece ve deniz
İnadına karanlık
Yüreğimin kaybolan
Nefesinde…
Ş.Ö

17 Kasım 2010 Çarşamba

YÜREK İPLERİM






















Yorgunum...
Bir yığın renkli kağıt
Bir o kadar da yürek iplerim var
Kağıtlara hayat oyunlarımı yükleyip
Canıma dokunan iplerimle bağlıyorum
İpler öylesine anlam katıyor
Renkli kağıtlarıma
An kadar da olsa
Yorgunluğumu,
Rafa kaldırıyorum…

Ş.Ö

15 Kasım 2010 Pazartesi

ŞEFTALİ KIRMIZISI, NAR ÇİÇEĞİ














Şeftali kırmızısı
Nar çiçeği
Koyu mavimin
Yaka süsü
Ve elimde bir nar
Eylül güzeli
Bir nar
Bin tane
Ve  her tanesi gibi
Kor ateşim yüreğinde
Coşan şelaleyim
Gecenin sessizliğinde
Deniz dans ediyor
Yakamozların gölgelerindeki
Ayın silüetinde
Ve sen
Şeftali kırmızısı
Nar çiçeğim
Koyu mavimin
Yaka süsü
Ayrılma yüreğimden
Bak dudaklarım
Her an
Şeftali kırmızısı
Nar çiçeği
Renginde…
Ş.Ö

12 Kasım 2010 Cuma

TEN / YÜREK / AN KADAR






















     Tendir ayrılan
Vedalarda
Buz beyazı gibi
Yoğun
Bulutlar  artık mavi değil
Hep yağmur
Gözlerde yaş olacak
Aksine yürek  sıcak
En kuytuya saklanan
An kadar an
Kan kırmızı gibi
Yoğun
Her aldığın nefeste
İçinde yaşayacak…
Ş.Ö

DENGE






















       Dengede kaldığın sürece özgürsün,
Unutma.
Senin iki kolun, özgürlüğe uçmak için
Kuşun iki kanadı olamaz asla...
Ş

MİM















Sözcükleri sever,renklere tutkumdan fotoğraflara takılır,tuvale düşen resimleri seyrederim.Ondört yaşımdan beri aralarda yazdığım kelimelerimden sözcükler şiirlere,arada  karaladıklarım kısa deneme yazılarına dönüştü.Bunları  şimdi ‘’Yüreğine Gülümse’’adını verdiğim bloğumda sizlerle paylaşmaya başladım.Henüz blog  konusunda acemiyim ve daha tam çözemeden ‘’UmutSepeti’’bloğunun sahibi Zeliha Hanım tarafından mimlendim.Mimin konusu  garip alışkanlıklarımı ve yapamadıklarımı yedi madde halinde yazmak.Bakalım neler düşecek satırlara…
1)_Arada şarkı mırıldanırken melodisi aynı kalırda ben üstüne yeni  sözler yazarak söylerim. (Tabii ki bu şarkı sözlerini ezberlemek için uğraşmadığımdan belki de yaş gereği giderek sözlerin tam aklımda kalmamasından…)
2)_Yazdığın bir dörtlüğü  ezbere oku deseler asla okuyamam  hatta arada kendi yazdığımı okuduğumda nasıl yazmışım diye düşünürüm.(Yazdıklarım belki de düşlerimdeki oyunlar olduğu içindir.)
3)_Araba kullanmayı  sevmediğimden bu yaşıma kadar ehliyet almadım,yürümeyi tercih ediyorum…
4)_Çok yapmak istediğim ama yapamadığım bir şey de  hayran olduğum  sazlardan biri olan kanun çalmayı öğrenmek…
5)_Cep telefonlarının  kimi zaman çok gerekli olduğunu düşündüğüm halde mesaj çekmeyi  bir türlü sevmeyip,yazmak zoruma gidiyor yada bilmiyorum demek…
6)_Sabahları yaptığım bir saatlik yürüyüşlerimde kendimle konuşmalar yapmam,kuşa,böceğe,denize  bir şeyler  fısıldamam.Yüreğime gülümsemeyi ve deliliğimi seviyorum…
7)_40 yaşıma kadar herkese tamam evet deyip 40 yaşından sonra  hayır demeye başladığımda bu  bana olumlu geldiği halde kimileri tarafından garipliği alışkanlık haline getirdiğim söylendi.
Aklımdan ilk kaleme düşen bunlardı.Kimbilir  hergün ne garipliklerde bulunuyoruzdur.Yeter ki tebessümle hoşgörüyle karşılamayı bilelim.
Benim de birileri mimlemek gerekiyor galiba. YAŞAMIN KIYISIND,A,Pelin P.A.,CAFE PEPELA, Deliler Teknesi ve  CEPAYNASI  ‘garip alışkanlıklanız ve yapadıklarınızı yedi madde halinde yazmak’.Yazarken hoşça zaman geçirmeniz dileğiyle,sevgiyle kalın…

11 Kasım 2010 Perşembe

İKİ ŞEKER



















İki şeker
Dört şeker
Bir avuç
Bir kucak dolusu
Bir dünya dolusu şeker
Yetmedi,yetemedi
İçimdeki çocuğa
Oysa ne kolaydı
Kandırmak
Yüreğimdeki gülümseseydi
Sımsıcak bir kere
Kendi yüreğime gülümsemeyi
Öğrenecektim,
Çocuk olmaktan öte, öte de...

Ş.Ö

HAYATA TUTUNMAK






















Uykum kaçtığında elime kalemi alır, kağıtlarıma bir şeyler karalardım. Kesinlikle sözcükleri ve çizgileri seviyorum. Aklıma hayata tutunmak ile ilgili bir şeyler yazmak geldi. Yaşama tutunmayı, daha çok amansız bir hastalığa yakalanmış insanların, yaşamak için gösterdikleri çaba, yaşama sevinçlerini göstermeleri olarak algılıyorum. Ve buna büyük bir takdirle bakıyorum. Çünkü biz sağlıklı insanların kıymetini bilemediğimiz yaşama verdikleri değer, yaşama tutunmaları sözcüklerle anlatılması oldukça güç bir his.

Ve bu gece nedense on dört yaşındaki kalp bölümünde tanıdığım küçük arkadaşım geldi, aklıma. Görünce bakamayacağınız kadar güzel lacivert gözler, zarif ince hatlı küçük arkadaşım. Her şeyden önemlisi o kadar acısı olmasına karşın konuşmasındaki güzellik, yüzünden silmemeye çalıştığı gülümsemesi. Kalbine takılacak pili vücudu kabul etmediği için, uyum sağlayana kadar üzerine takılı bilemediğim çubuklar ve bunlar kendisine hiç acı vermiyor gibi dolaşan küçük, ama yüreği kocaman bir kız çocuğu..

Çoğumuzda olmayan yaşama isteği, -ki bence yaşama tutunmak budur- küçük arkadaşımı hala yaşatıyor.
Onun arada olduğu ameliyatlar ve hastanede uzun yatmaları ne yaşama tutunmasını elinden aldı, ne de dans etme isteğini. Gecenin bu saatinde seni yazarken pille çalışan o küçücük yüreğine sevgiler yolluyorum, güzel kız..

Yaşama tutunduğunuzu hissetmek ne aldığınız ev, ne araba, ne de amaçlarınız olan diğer şeylerde saklı. Yaşama tutunmak, sağlıkla alabildiğimiz tek bir solukta gizli. Nefes aldığımızda gülümseyebiliyorsak, şükür etmesini biliyorsak, yaşama tutunmanın basamaklarına adım atmış sayılırız..

Ş.Ö

DÖRTLÜK

















Yüreğimde tek bir kiraz saklı
Avuçlarımda ise her daim
Elimi renklere boyayan sevdiğim
Vişneler...

Ş.Ö

10 Kasım 2010 Çarşamba

RESMİNİ ÇİZEBİLİR MİYDİM, YALNIZLIĞIN?
















Resmini çizebilir miydim,yalnızlığın?
Soğuk buz tutmuş gölü,
Kaybolmuş mavilikleri,
Bulutların griye dönmüş, dağınıklılığı
Kuruyup kalmış ağacın, üşümüşlüğü
Ve görünmese de ulu ormanın akseden
Koyu yeşil gölgeleri kadar
Sessiz, soğuk olur muydu,yalnızlık?
Tuvale akan,tüm renklerimde…





















Resmini çizebilir miydim,yalnızlığın?
Küçük bir kızın donuk bakışlarında
Çocukluğun yaşanmamış izleri,
Telli duvak diye takılmış kırmızı yemenilerin
Ellerin kınasına yansımış,şaşkın ürkek gölgeleri
Çocuk yaşta gelin olmuş,simsiyah gözlü
Küçük kızın portresindeki kadar
Hüzün olur muydu, yalnızlık?
Tuvale akan,tüm renklerimde…



















Resmini çizebilir miydim,yalnızlığın?
Büyük bir camın, küçük bir taşla çatlamış,
Yol yol olmuş,arkasından yansıyan
Yaşlı bir kadının,hayat yükünü çekmiş,
Derin yüz çizgileri,gülümsemeyi unutmuş gamzeleri
Camın şeffaflığının siyahlarla gölgelenmesi kadar
Ağır mıydı, yalnızlık?
Tuvale akan ,tüm renklerimde…





















Resmini çizebilir miydim,yalnızlığın?
Rengarenk balonlar satan tonton yüzlü amcayı,
Lunaparkın neşeli çığlıklarını,
El ele dolaştığımız anları sımsıcak aktarırken,
Beyaz yüreğe
Aklıma gelen ayrılık, bir hançer kadar
Keskin olur muydu, yalnızlık
Tuvale akan, tüm renklerimde…






















Resmini çizebilir miydim,yalnızlığın?
Umut gözlerimde gri bir denize dönüşmüş
Fırçam, dalgaları çizmeyi unutmuş.
Başlayan yağmur damlaları inciler halinde
İnerken toprağın, renkli çiçeklerine
Ölmek-doğmak kadar,tezatlıklar yaşatır mı?
Yüreğimde yalnızlık!
Ve yalnızlık, tuvale akar mı,
Tüm renklerimde?..
Ş.Ö