30 Aralık 2010 Perşembe

SESSİZLİĞİN YÜREĞİ






















Bir benden öte beni görebilen,
Yalnızca aynadaki kendi gözlerimdi
Sessizliğimi çözebilseydi, yüreğimdeki
An kadar sessiz kalabilmeyi bilirdi.
An kadar sessizliğime sığdırdığım
Benden öte ben olan kendisini
Belki benim kadar, sevebilirdi.
Aynadaki kendi gözlerinden
Yansıyan yüreğimi,
Sessizliğin yürek sesinde
Benden öte ben olan ikimizi
Anlayabilir
Kim bilir, yaşayabilirdi…
...........
...........
Bir benden öte beni görebilen,
Yalnızca aynadaki kendi gözlerim
Yerine bizim olan,yüreği bıraktım
Sessizliğimiz düştü, geceye
Çığlığımız düş yazdırıyor,
Yüreklerimize…
Ş.Ö


AĞAÇLA KONUŞMALAR






















Mutlu bir ağaçtım
Kirazım, şeftalim, eriğim olan.
Gülümsemem toprağa su olurdu
Dallarım insanlara kucak
Güneşti, gözlerimin sımsıcaklığını
Yeşil yapraklarla dağıtan
Şimdi, ne oldu ağaç
Bak yok olmaya başladı
Gülümsemem
Toprak suyunu alamayınca
Sevgin meyvelere ulaşamayınca
Yaprakların akan göz yaşlarım gibi
Tek tek kopunca
Dalların kuruyup
Yüreğim gibi kırıldığında
Bil ki ağaç
Oduncu baltasını sana sallayacak
Sen
Sen o zaman köklerinle daha sıkı
Sarıl toprağa
Belki bir filiz verirsin
Sana verdiğim
Bir damla gözyaşımla
Ve ben de
Gülümserim o zaman
Solan bir cana
Hayat olmak adına…

Ş.Ö

29 Aralık 2010 Çarşamba

DAMLA GÖZYAŞIMDA






















Ağlıyorum,
Her damla gözyaşımda
Bir anlam.
Topla avuçlarınla,
Yüreğimin ışığını,
Özlemimi hisset.
Değdir dudaklarına
Sana ait beni yaşa
Her damla gözyaşımda.
Hissedeyim aniden seni
Gözyaşlarım dursun
Yanaklarımda.
Gülümseyeyim.
Seni yaşayım,doyasıya
Akmadan duran
Her damla gözyaşımda…
Ş.Ö

28 Aralık 2010 Salı

SU DAMLASI
















Sevgimi bir su damlası
Yaptım.
Sevin…
Su damlasını yüreğime
Sakladım.
Gülümse…
Gözyaşı yapıp,
Avuçlarıma topladım
Su damlası,
Damlam,
Damlalar oldu.
Bil…
Kırmızının sıcaklığı,
Mavinin sevimliliği
Vardı.
Su damlası hala sevgimdi.
Unutma…





















Bak ellerimi, göğe kaldırdım
Minicik dediğin su damlasını
Sevgi yağmurları olarak
Yüreğimdeki sana yolladım.
Yakala…
Avuçla…
Su damlası benim sevgim
Sen de benim gibi
Beni yüreğinde,
Sakla…

Ş.Ö

DUVARLARIN ÜSTÜNÜZE ÜSTÜNÜZE GELDİĞİ ANLAR

















Duvarların üstünüze üstünüze geldiği, insanların söylediklerinin battığı herkeslerden her şeylerden kaçıp uzaklaşmak istediğimiz anlar vardır, yaşantımızda…Belki yalnız ve huzur dolu geçireceğimiz bir iki saat size ilaç gibi gelecektir.Kapıyı açıp kendinizi dışarıya atıp arkanıza bakmadan yürüyüp gitmek,yapacağınız en akıllı şeydir belki de o an için…Ya yapamıyorsanız?

İşte o an düşlere başvurursunuz belki de.Gözlerinizi kapar mutlu olduğunuz bir yeri yada yüreğinizin sevdiği insanları düşünürsünüz.Gözlerinizi kapattığınızda düşlere başvurarak yakaladığınız o masum bize ait, özel anlar yüreğimizi nerelerden nerelere götürür bilinmez ama size iyi geleceği bir gerçektir…
Belki ta çocukluğunuzun o masum gülüşü yüzünüzde annenizin sıcak kucağındasınızdır ki bu en çok hoşlandığınız düşünüzdür.Sorgusuz sualsiz sizden hiçbir şey beklemeden sevildiğiniz tek yer annenizin kucağıdır, çünkü…

Kimi zaman boş bir oda da düşlersiniz yüreğinizin üstüne gelen kapılarını yok etmek için kendinizi.Kulağınıza gelen müzik sesleri içinde ritim tutarak dans edersiniz saatlerce kendi başınıza yada sevdiğinizin kollarında.Saatlerin hiç geçmesini istemediğiniz başınızı omzuna koyarak sıkıca sarılıp dans ettiğiniz sevgilidir belki de alıp yüreğinizi anlatılmaz mutluluklara götüren…

Düşlere başvurduğumuzda gözümüzün önüne gelen , bizim gülümsememizi sağlayan en güzel olay da çocuklarımızın doğduğu anlardır belki de…Kucağınıza verdikleri o ilk an küçücük minik parmakların size sıkıca sarılma çabasını anımsadığınızda tüm kapıların yeniden açıldığını göreceğiniz, umutlanacağınız hiç değişmez yaşama dönüş, güçlü oluş nedenimizdir…

Kimi zamanda gecenin karanlığında terasa çıktığınızda bütün körfezin ayağınızın altında uzandığını düşler, mehtabın sudaki aksi içinde çıplak yüzen iki sevgiliyi, yıldızların altında ta içinizde hissettiğinizde bir bakarsınız, bütün sıkıntılar uçmuş, gitmiştir belki de…

İşte gözlerinizi kapatarak düşlere başvurduğumuzda geçmiş ve gelecek içindeki üzerimize gelen kapıları biraz iteleyip hala nefes alıyor, gülümseye biliyorsak, yaşamda tutunmak için en az bir nedenimiz evet en az bir nedenimiz vardır, demektir…Ş.Ö

27 Aralık 2010 Pazartesi

YAŞAM BAĞLARIM
















Sandığımın başına oturdum
Elimi uzattım kapağına
İçinde saklı yaşam bağlarıma
Yüreğimin mutluluklarına
Yüreğimin acılarına
Yalnızca düşler değildi
Sandığımla paylaşılan
Çocukluğumun tek bebeği
Öğretmenimin taktığı
Kırmızı kurdele
İlk okuma kitabım
Ailemin sevgileri
Genç kızlığımın
İlk saklı defteri
İlk aşkımın verdiği
Kurutulmuş çiçekler demeti
Ayrılığın gözyaşlarındaki
Derin hüzünleri
Birden gülümsediğim
Mezuniyet resmindeki
Canım arkadaşlarım
Ve içimi ısıtan
Beyaz gelinliğim
En sevdiğim
Çiçek buketi…
Ş.Ö

ÜŞÜR MÜYDÜM?






















Veda etmeden gitseydin,
Üşür müydüm?
Düşündüm.
Üşürdüm yine
Ama farklı bir
Üşüme.
Döneceğine dair
Düşlerim olurdu.
Aniden,
Kor bir ateş düşerdi,
İçime.
Senin dudaklarının
Busesi gibi,
Kollarında ısınırdım.
Veda etmeden gitseydin,
Üşür müydüm?
Keşke,
Düşüne bilseydin sende.
Yüreğimdeki seni,
Üşütmeseydin,
Veda edip gitmelerinle…

Ş.Ö

BİLİNMEYEN YERDEN

















Uyuyup uyandığında
Sana bakan gülümseyen gözlerimi
Göremediğin gün
İnan bilinmeyen yerden
Bir rüzgar yastığımı bozacak
Sevdiğin yasemin kokumu
Bırakacak
Sen okşadığın saçlarımı
Hissedeceksin
Dokunduğun yastığımda
Gülümseyeceksin
Ve ben bilinmeyen yerden
Usulca
Sevgisini yollayacağım
Yüreğimin yalnızca sana ait
Yüreğinin beni özleyen
Kalp atışlarına...

Ş.Ö



HOŞGELDİN CAN YÜREĞİM















Sen seni unuttuğumu düşünmüyorsun can, değil mi? Zaman kavramını unuttum, biliyor musun? Pencereden bazen de balkondan aşağıya inen yola, gözüken denizimize bakıp, her an köşeden dönecekmişsin gibi seni beklemem...Umudu yüreğimde saklayabilmem ne güzel. Gülümsüyorum, biliyorum ki geleceksin…

Sabah ilk ışıkları gözükmeden penceremdeyim, yine. Güneş inanılmaz kavuniçi renkle doğup on dakika içinde sarı bir ışık kümesine dönüşüyor. Oysa ki çocukluğumuzdan beri ’’Güneşin rengi nedir’’diye, bize sorduklarında hemen sarı derdik.Bugün nedense iki rengini de göremedim. Gri bulutların arkasından pili bitmek üzere olan fenerden, süzülen bir ışık demeti gibi, güneş…

Bana aldığın şal, kollarınla beni sarmışsın gibi omuzlarımda. Sabahın serinliğinde o yüzden üşümüyorum.Bak, penceredeki kokulu karanfil, hani birlikte diktiğimiz,ilk tomurcuklarını açtı.Çiçek olduğunda burada olacaksın, biliyorum.Karanfil kokulun olacağım, kokun tüm bedenimde…


Gözlerimi yoldan çevirdiğimde balkona bakıyorum. Saatlerce oturduğumuz, güneşin kıpkızıl derin, koyu mavilerde yok oluşunu seyrettiğimiz, akşam yakamozlarının bize ışık oyunları sunduğu, ayın gülümsediği hissedip,gözlerimizin birbirinde kaybolduğu balkonumuza. Yeni konukları var, balkonun uzun süredir.Bir çift kumru.Günlerce çalı çırpıyı taşıdılar, yukarı kısımda çakılı demir çubukların üstüne.Baktım, ne taşısalar düşüyor. Eskiden kullandığımız fileler vardı ya uçtukları bir anda onu demirlerin üzerine gerdim.Taşıdıkları artık düşmüyor, şimdi bir yuvaları var.Sessizce anlaşıyoruz. Dişi kumru kuluçkada, hiç kımıldamıyor.Erkek kumru ise geceleri geliyor, sokuluyor hayat arkadaşına.Gülümsüyorum onların mutluluğuna, gözümden akan iki damla gözyaşımla…

Nerdesin, yine gün kararmaya başladı.Yoldan gelenlerin arasında seni görmeye çalışıyorum. Ayağa kalkıyorum. Hüzün mü olacak gecem derken, merdivenlerden gelen ayak sesi yüreğimin umudu oluyor. Dinliyorum, sensin biliyorum. Anahtarın sesi !!! Hoş geldin, hayatımın nefesi, gülümsemem, gözyaşım, dudaklarımın busesi hoş geldin…Ş.Ö

26 Aralık 2010 Pazar

ÇİZGİLERİM






















Çizgilerim
Kalemin ucundan
Her kağıda dokunuşta
Sözcük sözcük
Cümleler oluyor
Resimler düşsel kalıyor,
Gözlerimin içinde
Yüreğime yazılıyor
Ah bu çizgilerim
Elimin esiri olup
Satırlara yazıldıkça
Kimi zaman
Keskin bir hançerin
Açtığı bir yara gibi
Yüreği acıtıyor
Gözyaşı mı, damladı kağıda
Mürekkep dağınık resimlere
Dönüşüyor
Ah bu çizgilerim
Elimin esiri olup
Kimi zaman
Bir bebeğin gülümsemesindeki
Sıcaklık kadar
Yüreği okşuyor
Sevinç!
Mürekkebin ucunda
Güneşi resmediyor
Çizgilerim,
………..
…………
Ve bir gün
Yürek sustuğunda
Beyaz sayfalarda
Anı olarak kalacak
Mürekkebin ucundan dökülen
Yüreğime ait her damla…

Ş.Ö

24 Aralık 2010 Cuma

YENİ BİR YILA MERHABA DEMEYE AZ KALDI























Kışın kendini iyice hissettirmeye başladığı bu sabah, puslu gri bulutlarla kaplı, buz mavisi gökyüzünde güneş, ince bir çizgiydi. Sert esen rüzgâra karışan martı seslerinin tiz çığlıkları arasında, deniz de koyu mavilere bürünmüştü.
Buzun kristalize halini andıran güne bakarken, karşı kıyıdaki evlerin ve gemilerin çizgi ve renklerinin bu kadar belirgin gözükmesi, inanılmaz güzeldi.

Sabahın kartpostallara özgü güzelliğinden dönüp, balkondan içeriye girdiğinde, dışarıda ne kadar üşümüş olduğunu hissetti. Ocağın üstündeki kaynayan çaydanlığın sesi, onu mutfağa götürdü. Mis kokulu, demlenmiş sımsıcak bir fincan çay. İçini ısıtacak bir fincan çay…
Çayını yudumlarken, bir iki gün sonra girecekleri yeni yılı düşünmeye başladı. Yaşanmışların bir anı olarak kalacağı, yeni an ve anların yaşanacağı yeni bir yıl daha…

Gülümsedi, geleneksel aile toplantısına az kalmıştı. Gelenekseldi, çünkü her yılbaşı anne ve babasının evinde toplanılırdı. Şimdilerde kimilerinin eski yılbaşlarında diye anlatmaya başladıkları, bizim ise geleneksel aile toplantımız...Nedense eski yılbaşlarında demek ona ters geliyordu. Yılbaşları aynıydı, aralığın son gecesinden sonra başlayan, ocak ayının ilk günü. Hep 31 Aralıkta kutlanmıyor muydu? Nisanın beşinde kutlamıyorduk ki. Eski olan yılbaşı değil, insanın kendisiydi. Bebeklikle başlayan, ihtiyarlığa giden hem fiziki hem de ruhsal değişim yani kabaca eskime…

Alışverişe çıkmalı, herkese ufak tefek bir şeyler almalıydı. Birbirlerine aldıkları bu hediyelerin yanı sıra annesi ve babası her yıl değişik şeyler alır, piyango gibi bir çekiliş yaparlardı. Eşine çıkan fırın tepsisi tabii ki onun işine yarıyordu. Oğluna çıkan bir çift saç tokası olsa da,bu eğlenceli bir çekilişti…
Yılbaşının geleneksel yemeği hindi ya da tavuk yerine mangalda yapılacak balığa karar verilmişti. Balıklar mangala konulmadan önce közünde soyulmadan pişecek olan soğan ve patateslerin şimdiden tadını hisseder olmuştu.
Yalnızca balık ve salata, demiştik. Lakin annesi durmaz daha kim bilir neler yapardı. Düşündü, kesinlikle fava, kalamar tava ve karides kokteyl...

Aile sofralarını seviyordu. Babasıyla içtiği bir duble rakı ona ayrı bir zevk veriyordu. CD den gelen hicazlara, nihaventlere eşlik edecekler, anılardan, çocuklardan, günümüzden sohbet edecekler, yemeğin lezzetinin yanında sımsıcak sevgilerini yaşayacaklardı. Onun için anne ve babasının biz çocuklarına bakarken ki, gözlerinden okunan mutluluğu hissetmek, en güzel hediyesi olacaktı, yılbaşı akşamının...

İçilen kahvelerin üstüne, yavaş yavaş yaklaşan yeni yılın ilk saatlerine dans ederek gireceklerdi. Eşiyle, babasıyla, boyunu geçen oğluyla dans etmek, kızıyla hızlı ritimlere ayak uydurmak…

Evet, her zamanki gibi yeni bir yıla güzel gireceklerdi. Saat tam on ikiyi vurduğunda karşılıklı sunulan iyi dilekler ve gecenin çikolatalı pastası eşliğinde patlatılan şampanya. Ve yeni yılda en şanslı kim olacak diye oynanılan tombala…

Çayının bittiğini fark ettiğinde, şimdiden gözlerinde huzurlu bir gülümseme vardı. Elinde tutabildiği mutlulukları için Allah’ına şükür etti. Yüreğinde var olan sevgiler, ne güzeldi…
Ayağa kalktığında kimsenin yeni yıla girerken yalnız kalmamasını diledi. Yüreğinizin sıcaklığıyla, gözlerine sevgiyle bakacağınız en az biri olmalı. Onun için, yeni bir yılın umutları her ne olursa olsun, elindeki mutlulukları sevgiyle paylaşmak kadar güzel bir şey yoktu…

Yeni yıl, umutlarınıza ışık, bedeninize sağlık, yüreğinize sevgi olsun. Sevgiyle kalın…Ş.Ö

YAKARIŞ






















Derin,
İnce bir çizgi olmuş
Kirpiklerin,
Gözlerinin üstüne.
Solgun yüzünde,
Uykunun hüzünlü
İzleri.
Avuçlarıma aldım,
Ellerini.
Ve ellerin,
Ölümün soğuk sesi.
Gitme,
Sesimin sessiz çığlığı
Ellerim buz gibi,
Yüreğim sen,
Soluk alışlarım tükendi.
…….
……….
………
Gözlerini aç!
Ellerimiz sıcak.
Yürek,
Yine ikimiz…
Ş.Ö


BİRKAÇ DİZE






















Cemreler bir bir düşerken toprağa
Bahar açarken pembe beyaz çiçeklerini
Eriğin
Bulut saklamazken güneşin sımsıcak
Neşesini
Yüreğim
Kışın buzu kadar alev
Yazın mavisi kadar kırmızı
Sonbaharın deli rüzgarı gibi
Üşümüş ise
Özlemin anlamı neydi
Mevsimler ve zamanda
Ş.Ö

23 Aralık 2010 Perşembe

YÜREĞİMDE AĞLIYORUM
















Gitmem gerek aslında ,
Durup beklemelerim
Anlamını yitirmeden önce…
Akıllı çocuğum.
Öyle derler,
Ve susmalarım gerek,
Akıllı olunca
……..
……….
Baba!
Merdivenlerin başında durma
Çekinme in, biraz çabuk
Düşünme
Ben akıllı kızım
Üşürse de yüreğim
Söz sana
Belli etmem
İnan bana
Sevgin saklı küçük yüreğimde
Sen olmasan da
...........
………
Gidip gelmeler var
Benim hayat yolumda
Annem özlemiştir
Unutma
Hafta sonu bitti
Baba
Ve birazdan tren kalkacak
Ben akıllı kızım
Gözyaşlarım saklı yüreğimde
İn hadi merdivenlerden
Kendini sorgulama
Annem bekliyor
Hatırla
………..
……….
Ve bakarsın dayanamaz
Akıllı kız olmaktan bıkar
Çocuk olurum…
Çocuk olurum…
…………
………….
Güle güle baba
Bir daha ki hafta sonuna kadar
Ben akıllı kız değilim, baba
Çocuğum, yalnızca
Bir elim annem
Bir elim babam
Yüreğimse ağlıyor
Ayrı dünyalarda olmanıza
……..
………
Neyse çok konuştum
Sessiz yüreğimle.
Baba,
İn aşağıya
Tren kalkacak
Yüreğimin yarısı
Annem bekliyor,
Yolun diğer bir ucunda…

Ş.Ö


AN KADAR ZAMANIMSIN

























Sen yüzümdeki
Gülümseme
Gözyaşı
Belki derin bir çizgi
Yüreğimdeki sevgili
Zaman öylesine
An kadar,hızlı akıp
Gidiyor ki,
İki dudağın arasından
Bir solukluk nefes kadar
Can olması kadar
Can bitimi kadar
Sen yüreğimdeki sevgili
Bakışlarımız karşılaştığı an
Kirpiklerimi kapattım usulca
An kadar sıcaklığımızı
Sonsuz zamanda
Saklayabilmek adına…
Sen yüreğimdeki sevgili
Çocukça sevgiler doldurdum
Yalın, masum,bitmeyen
Sen konuştukça
Sözcüklerinin yüreğimde
Saklayacağım anlamlarına
Zaman an kadar ya bize
Saklambaç oynarken
‘Elma dersem çık,
Armut dersem çıkma,’
Misali
Hep elma diye seslendim
Sessiz çığlığımla
Yüreğimin içine
Sen yoktun
Oysa an kadar zaman var
Bu gece
Ve sesleniyorum tüm gücümle
Elma dersem
Kalır mıydın an kadar
Zamandan öte…
Sen yüreğimdeki sevgili
An kadar zaman
Uçuverdi avuçlarımdan
Ve zaman …
Zaman…
Yine kalemimin ucundasın
Beyaz sayfamın
Siyah gecelerindeki
Yüreğimsin
An kadar zamanda
Sen yüreğimdeki
Nefes aldığım ilk an
Nefesimim
Son noktasısın...

Ş.Ö 


















Annemin saçlarımı okşaması  yüreğinin dokunuşudur,asla tükenmeyecek tek sevginin içimi ısıtmasıdır…Ş:Ö

22 Aralık 2010 Çarşamba

MAVİ UMUTTU, DÜŞTÜ


















Mavi umuttu, düştü.
Yoruldum.
Düşü zamanlara sakladım.
Buluta karıştı, mavi
Yağmur renksizdi.
Saçıma değdi, damlalar(mavi)
Sımsıcak ellerindi.
Mavi umuttu, düştü.
Yoruldum.
Düşü zamanlara sakladım.
Kapkara (simsiyah) gözlerim.
Aynada bana sen oldu,
Akan gözyaşı yalnız benim değildi.
Gözyaşlarımız umuttu, özlemdi, düştü.
Sahi sevgili, senin gözlerin maviydi.
Mavi umuttu, düştü.
Zaman akıp, gitti.
Düşlerim???
Yorgunum.
………..
………
……….
Zaman durdu.
Gülümsedin.
Elinde bir fırça,
Her yeri maviye boyadın.
Gülümsedim.
Hayat!..
O neydi?..
Yok oldu.
Düşlerim yok oldu.
Zaman?..
Zaman yok oldu.
Sen mavi,
Ben mavi,
Yürek biz oldu…

Ş.Ö
















Su sesi, gürül gürül akan bir ırmak, süt liman olmuş bir denizde dalgaların oynaşmaları,çisil  çisil yağan  ya da fırtınalar yaratan bir yağmur, belki de hoş bir melodidir, kulağa gelen. Sonuçta biter, yok olur su sesi…
Artık   sessizliğin ardından  dokunduğu ıslaklıktır su sesi  bir küçük çakıl  taşında, toprakta, bir çiçeğin yapraklarında, pencerenin camında belki de yanağın üstüne duran berrak bir damlada…Ş.Ö

HAYDİ AŞK





















Haydi aşk,
Kalemin ucundan damlayan
Mürekkebin mavisine,
Esir ol bu akşam.
Yüreğin sorgusuz sakladığı
Zaman zaman, an ve an
Avuçlarına koyduğun aşk!
Gözlerinin siyahında damla damla
Tüketinceye kadar, öp bu akşam
Son busede yüreğe yaz,
Yeniden sessizce,
Sımsıcak bir gülümseme,
Sorgusuzca yüreğinde…

Haydi aşk,
Teksin!
Tek kere yaşanansın
Ve hep bitensin…
Senden sonrakiler sevgiler…
Hey kalemin ucundaki,
Mavi mürekkep!
Sanma ki sevgiler gücenecek.
Onlar, hep akıl yüreğinde.
Sen bu gece,
Yalnızca aşkı yaz.
Mürekkebi titretme.
Yüreğin sızısını,
Kağıda hissettirme…
……..
…….
Hey kalem!
Gözyaşım damladı,kağıda
Mürekkep dağıldı, sessizce
Hey aşk!
Sorgusuzca sakladım ,seni
Yüreğimin en sıcak köşesine…

Ş.Ö


21 Aralık 2010 Salı

GÜNAYDIN GÜNE SEVGİLİ

















Gün doğmadan önceki an
Yastığa yasemin kokumu
Birkaç tel siyah saçımı
Çarşafa bedenimin ince
Gölge oyunlarını
Usulca bıraktım
Yatağın eşsiz sıcaklığı
Üzerimde saklıyken
Aynadaki görüntüme
Göz kırptım
Pencereden görünen
Güneşin ilk ışınlarına
Vazodaki çiçeklere
Kuşum fıstığa
Gülümsedim
Yeni sabaha
Günaydın derken
Küçük mutlulukları
An ve an yakaladım…
……..
……..
……..
Ve hayatım sana
Kahvaltı hazırladım
Uyansana
Dudaklarıma bir buse
Kondurup
Başlayan sabahın
En güzel mutluluğu
Olsana…

Ş.Ö

ÜŞÜRKEN, ÜŞÜMEMEYİ ÖĞRENEN BİR YÜREK OLABİLMEK






















Gün, gündüzü geride bırakmış, gecenin ilerleyen saatlerine doğru ilerliyordu. O, üzerinde ince kazağı, pantolonu ve kısacık saçları ile bir erkek çocuğunu andırıyordu. İki eliyle sımsıkı tuttuğu sepete, kocaman kara gözleriyle, baktı.İki demet menekşe kalmıştı.Başını kaldırıp, kaldırımdan kendisine doğru gelenlere hızla bir göz attı. İşte geliyordu..Son çiçekler onundu.Her akşam ondan iki demet çiçek alan, kısacık saçlarını okşayan yada soğuktan buz kesmiş yanağına yumuşak eli ile dokunurken, içini ısıtan gülümsemeli kadın.
İçini ısıtan gülümseme, birden düşüncelere daldı.Yeni yıla birkaç günün kaldığı bu gecede, ne kadar şanslı olduğunu düşündü.
Havanın soğuk olmasına karşın o hiç üşümüyordu.Üşürken, üşümemeyi öğrenmişti. Yaşlı ninesiyle kaldığı, dört duvar evlerinde bunu çok iyi öğrenmişti. Küçük gösteriyordu, lakin on iki yaşındaydı.İki yıl okula gidebilmişti.Ne annesini, nede babasını biliyordu. Bir yaşlı ninesi vardı, sevgiyle sarılabildiği…
Evet,ilki buydu,üşürken üşümemeyi öğrenmesinin nedeni.Sevgiyle
sarılabileceği bir canının olmasıydı.Bir iki eşyanın dışında,soba olmayan bir evde ninesinin sevgi dolu kucağı,onu üşürken hep
ısıtmıştı.Kimi zaman yorgun düşse de omuzları,yorgun düşse de umutları,hemen ninesini ve başını sokacağı evini aklına
getirirdi.Mutluluğu vardı,sımsıcak bir ninenin kucağında.Üşürken, üşümemesini bilmek gerekti.Gülümsedi…
Yanağına sıcak bir el değmişti.İçimi ısıtan gülümseme!!! Merhaba güzel kızım,bunlar benim değil mi,diye uzandı,son kalan iki menekşe demetine.Parasını ödedi, lakin yanından ayrılmamıştı. Biliyor musun? Neyi diyemeden, şu banka oturabilir miyiz, dedi. Ninem yalnız,diyecektim ki,birden kısa bir süreliğine,peki efendim, dedim.Öyle yumuşaktı ki sesi,birde yüzündeki sımsıcak gülümsemesi, olmaz diyememiştim. Sanki sıkıntımı, anladı. İstersen evine doğru yürüyelim, dediğinde yorulmaz mısınız, dedim. Elinde iki üç pakette taşıyordu.Hayır küçüğüm, dünyalar benim olmuştu. Bu gece aniden üşürken üşümediğimi hissettirecek güzel bir nedenim daha olmuştu.
İçimi ısıtan gülümseme, elimi avucunun içine almış,evime doğru yürüyorduk.İki de bir dönüp, ona bakıyordum.Evet,bu bir düş değildi.Yüreğim geceyi aydınlatan yıldızlar, caddeyi süsleyen yeni yıl ışıkları gibi olmuş,her kalp atışım mutluluk şarkısının bir notasını söyler gibiydi.Öyle huzurluydum ki, eve dönen çok özel bir anne-kızdık. Birden yüreğim neşesinden, onu dinlemediğimi fark ettim. Ninen ile konuştum mu, demişti.Birden olduğum yerde durdum, onu dinlemediğimi anlamıştı.Gülümseyerek,dört gün önce dedi.Artık can kulağıyla onu dinlemeye başlamıştım.Kendi apartmanın bir
dairesinin içinde eşyaları ile boş olduğunu,oraya
taşınabileceklerini, bunu ninesine ilettiğinde,sevinse de seninde istemem gerektiğini söyledi.Ve benim sana anlatmamı istedi. Hem okula da gidebilirsin…
Öylesine durdum.Elini bırakmadan ona döndüm.Gecenin karanlık mavisi,giderek yeni yılın ışıklandırmalarından yoksun kalmış bir ara sokakta, yıldızların bildiğimiz bize özgü parlaklığını yansıtan aydınlığına kalmıştı. Bu, inanılmaz bir olaydı.İyice yaşlanmış ninem için sıcak bir ev...Sonra düşleri,düşleri hayatının nefes aldığı anlarına mı karışmaya başlamıştı.Okula gittiğini düşündüğünde,hiç üşümezdi,onun üşümemeyi öğrenen akıl yüreği, sevgi dolu can yüreği…
Orada durmuş, hala ona bakıyordum. Neden ben, neden biz diyecektim ki, senin kara gözlerinden, hiç değiştirmeden her akşam bana yolladığın o sımsıcak sevgi dolu bakışın var ya küçüğüm, içimi öyle ısıtıyor ki,..Cümlesini bitirmeden ona sıkıca sarılmıştım.
O da bana…Ben henüz on iki yaşında küçük bir kız çocuğuydum. Ve göz yaşlarım akabilirdi…
…………..
…………..
Bir gün üşürken üşümemeyi öğrenmeye çabalayan birinin elinden
tutabilecek kadar şanslı biri oluruz,umarım.Yüreğimizin karşılıklı sımsıcak bir sevgiyi yakalaması adına. Sevgiyle kalın…Ş.Ö

20 Aralık 2010 Pazartesi

HER DAİM ...


















Ayırtan ölüm değilse zamanda
Gidip,kalmak arasında
İkilem yaşadığımız anlarda
Ne giden olalım
Ne terk edilen
Yüreğimizde sevgisi
Her daim var olana
Yüreğinde sevgimiz
Her daim var olana…
Ş.Ö

19 Aralık 2010 Pazar

Umutlarınızdaki ışığınız hiç yok olmasın.Bakarsınız yeni yılda an kadar zamanda avuçlarınızda, yüreğinizde, aklınızda oluverir...Ş.Ö

AVUÇLARIM(IN)






















Bir elin avucuydu istediğim.
Nelerdi bir avuç benim için,
Yürek dolusu sendin.
Sıcaklığı sevgini anlatırdı.
Elimi sıktığında, güven verendi
Avuçların…
Bir elin avucuydu istediğim.
Zamanlar saklıydı içinde.
Ömrümün çizgisiydi
Bırakmadığın , her saniye
Tuttuğun ellerim .
Nefes aldığım sürece,
Mucizeler yaratırdı
Avuçların…
Bir elin avucuydu istediğim.
Dört yapraklı yoncayı
Bulmuş olurdum, ellerinde.
Yoncanın gizem dolu
Sevgilerinden ,tek dileğim;
Saçlarımı okşasın ellerin,
Bırakıp gitmesin beni,
Yüreğimi saran
Avuçların…

Ş.Ö






18 Aralık 2010 Cumartesi

BÜYÜMEK





















Güneş her zaman güne doğar.Kış mevsiminin en soğuk gününde bile ister bulutlar en kara tonuna bürünsün,yağmur sağanak olarak düşsün toprağa yada kar taneleri beyaz çiçekler açtırsın,usulca her yağdığı alana,güneş bir zaman yaratır,yüreğimize sımsıcak sarı ışınlarını yollar bir anlık olsa da…


Her sabah uyandığımızda gülümsemek,yeni bir günün ilk saatlerinde yüreğine umutlar yollamaktır,belki de güne güzel başlamak adına… Yüreğe umut yollamak, minik bir gülümsemeyle içini bir güneş gibi ısıtmak…Yürekte birikenler, kim bilir günün iyi geçmediği bir anında başvurulacak, sığınılacak bir liman olacaktır…


Yaşam,iki tarafı düzenli olmayan aralarla dikilmiş,değişik türdeki ağaçlarla dolu bir yolda yürümek gibidir.Her bir ağaç,insanın hayatında olacak değişiklikleri temsil eder.Ağaca vardığımızda nefes ritimlerimiz değişir.Ağaç,yaşayacağımız olayın bir
bütünüdür,dalında,yaprağında ve çiçeklerinde ise insanın mutluluğu,acısı,neşesi,iyiliği,kötülüğü gibi duygu anları saklıdır.

Acı ise yaşadığımız,ağacın dalı kurudur,sonbahar gibi yapraklar hüzün içinde bir bir dökülüyordur,aynı gözlerden akan sessiz yaşlarımız gibi…Mutluluk ise yaşadığımız,ağacın dalında neşeli bir kuş cıvıltısı,yeşil yapraklar arasında açan goncaların güzelliği vardır,aynı gülümseyen gözlerimizin sımsıcak bakışı gibi…


Hayat,emekleyerek başladığımız,yürürken kimi zaman  tökezlediğimiz,bazen düştüğümüz,koştuğumuz,aralarda durduğumuz ama nefes aldığımız sürece var olduğumuz duygular yolu.Ve duygular…Ve büyümek…


Tek büyümeyen yanımız yüreğimizde sakladığımız masum çocukça duygularımız.Zaman aralarında düşündüğümüz,avuçlarımızda tutabildiğimiz yalın duyguların tümü çocukluğumuzda yaşanan ve asla kaybolmayan…


Ve büyümek…Herkese göre farklı bir andır,büyüdüğünü anlamak. Mutluluğu, acıyı,sevinci,ağlamayı, gülmeyi, sevmeyi, terk edilmeyi v.b duyguları yaşarken yaş olarak büyüsek de, gerçekten büyüdüğümüzü hissede bilmek, o duyguya ulaşmak, anlamak çok farklıdır.Büyüdüğümüzü anladığımızda her şey yolunda mıdır?Böyle bir soruya yalnızca gülümserim…


İşte bu,gülümsemek…Belki de büyüdüğümüzü anladığımız an.Hayatın nefes alabildiğimiz sürece yürüdüğümüz yolunda, gülümsemek.Aynaya baktığımızda gördüğümüz kendimizin yüzüne sevgiyle gülümsemek.Kendinin bir değer olduğunu bilmek, büyümek...
Ve büyümek, değer olduğunu bilmek kadar,her şeyin de değerli olduğunu bilmek...


Ve hayat,çok uzun,karmaşık bir yol gibi gözükse de asla anlayamayacağımız kadar kısadır.Onun içindir ki,umarım büyüdüğümüzü çabuk keşfederiz.Çünkü büyümek deminde yazdığım gibi kendi değerini fark edebilmek ve her şeyin bir değeri olduğunu anlamaktır...Ş.Ö





17 Aralık 2010 Cuma

GÜLÜMSE














Sabah kalktığında
Aynadaki gözlerine gülümse
Konuş,şarkı mırıldan
Bir iki dize.
Göreceksin yankılanacak
Derinlerden ahenkle.
Uzanıp dokunmak istersen
Sevgiyle,
Saçlarından uzanan
Buklelere
İçten bir gülümseme
Yakalayacaksın
Uzakken yakın olan
Aynadaki en dost olan
Kendi gözlerinde…

Ş.Ö






















Bedenimizin gölgesi,bizi asla terketmeyecek olan can dosttumuz,gözümüzün gördüğü diğer gölgeler ise düşsel oyunlar yazacağımız siluetlerdir...Ş.Ö

16 Aralık 2010 Perşembe

KAPILAR






















Hayat,
Nefes
Ve bilinmez kapılar
Her sabah
Yeni bir kapı
Hayatın bize ait
Bilemediğimiz anlarına açılan
Kapılar…
Hızla açıp
Koşuşturduğumuz
Günün bitimini
Anlamadığımız
Geri dönüşü olmayan
Hayat anlarımız
Her akşam kapanan
Kapılar…
Her sabah umut
Açılan, her kapı
Eşikten atılan her adım
Hayatın anlamını
Yakalamak
Nefes almak
Ve yaşamak…
Kendi çizgilerimizle
Yön verdiğimiz
Hayat kapılarını
Açmak,
Her sabah
Ve asla
Unutmadan yaşamak
Kapanan kapının
Arkasındaki
Elimizde kalan
Bize ait olan
Hayatlarımızı…
Ş.Ö

HAYATTAN ANLAR






















Sen hiç kötü bir şey yaşamadın mı’dedi ,gruptan birisi. Döndüm,ona baktım.Henüz aralarına katılalı bir hafta olan bu kişi sözlerine devam etti.’Yazılarınızda hep bir gülümseme,mutluluk var,yanılıyor muyum yoksa?’ Gülümsedim,belki de haklıydı.Kimi yaşadığım hayatın anlarını genelde beden, akıl ve yürek üçgenin içinde kalmasına çalışırdım.Bu gece beyaz kağıda yazmaya başladığımda,gündüz geçen bu konuşma aklıma takıldığından,kalemin ucundaki sözcüklere engel olmamıştım…

Annemin sokağının yüksek kaldırımında saatlerce oturan amca geldi,aklıma.Yüzündeki anlamı çözemediğim ender insanlardandı.Hani gözleri boş bakıyor derler,ya öyle işte.Yaz ve kış üzerinde aynı ince kareli solmuş bir ceket,pantolon ve ayakkabı…Önceleri yorulup,dinlendiğini düşünmüştüm.Sonra bir gün apartmanın kapısı önüne konan birkaç gazeteyi almış,ağır adımlarla uzaklaşmıştı.Birkaç gazete!..Onu bile taşıyacak gücü yok gibiydi.Kapı kapı dolaşıp gazete toplamıyordu.Ya bunu yapamayacak kadar onurluydu yada hayatın anlarını yakalayamayacak kadar yorgun.Para veremezdiniz,almayacağı kesindi.Bir gün manavdan meyve aldım ve yanına bıraktım.Yüzüme bakmadan,neredeyse duyamadığım bir sesle teşekkür etti.Ve torbayı beklediği buymuş gibi alıp,hiç bana bakmadan uzaklaşmıştı.İçim acıyordu fakat kimi zaman yapabileceğiniz bu kadarla kalıyordu.Çünkü karşınızdaki kişi,nefes almalardaki anlamlarını kaybetmişti…

Kalem dedim ya bu gece elimle ortak olmuş,belki de yazmayı hiç düşünmediğim, satıları yazıyordu.
Her sabah 06.00 _06.30 arası karşı apartmanın bahçe demirine astığınız ekmekleri toplayan,iri gövdeli,erken kalktığınızdan gördüğünüz,yanında sadık dostu olduğunu anladığınız köpekli bir adam.Arada sırada köpeğine seslendiğini duyar,köpeğinde ona kuyruğunu sallayarak karşılık verdiğini seyrederdim.Yine erken kalktığım sabahın birinde balkondan bakarken önce köpeği sonrada arkasından gelen adamı görmüştüm.Adam etrafına bakındı,kimsenin olmadığına emin olunca(ki onlar beni hiç görmüyorlardı),duran iki çöp varilinden birine yanaştı.Üste duran yarı yenmiş bir yiyeceği hızla ağzına attı ve yedi.O an yüreğimin ne kadar acıdığını anlatamam.Artık her sabah 05.45te karşı apartmanın bahçe demirine ekmek torbasının yanına bir torba daha bırakıyorum.İçine kimi zaman bir poğaça,kimi zaman bir meyve.Ve o beni asla göremiyor…İçimizi acıtan hayatın anlarındandı,bu olaylarda…

Bir kurban bayramıydı.Annem,benim evimin az ilerisinde üç katlı yıkık bir evin birinci katında,yalnız oturan bir kadına et götürmemizi istemişti.Genelde o yolu kullanmadığımdan daha önce hiç dikkat etmemiştim.Evin önüne geldiğimde,hani derler ya,çöp ev,öyle bir ev.Kapı,pencere hepsi açık.Ufak tefek yaşının çok olmadığı fakat hayat çizgilerinin ne kadar derin olduğunu hissettiğim bir kadınla karşılaştım.Ben hanım
.,dedi.Bu sizin dediğimde,kahkahalarla gülüp,teşekkür etmişti.Gülümsedim,uzaklaşırken akıl yoksunluğunun mu, yalnızlığın mı yada neyin olduğuna çok karar veremediğim kadına,yardım etmek için,o sokaktan sıkça geçer,olmuştum.Esasında beklediği hiç bir şey yok gibiydi.Ona nasılsın,demeniz bile,onun gülücüklerle karşılık vermesine neden oluyordu.
Çöp evin karşısındaki arsada inşaat başlamıştı.Oradan geçtiğim bir gün,çalışan
ustalardan birinin ona bir ruj verdiğini ve görüşürüz,dediğini duymuştum.Kapısı sürekli açık ve yarı akıllı bu kadın,bu evden çıkmalıydı.Eve dönüp,bu kadının nerelere yerleştirilebileceğini araştırmaya başladım.Üç,dört gün sonra bir yer bulabilmiştim.Şimdi gidip bunu ona anlatmanın bir yolunu bulmalıydım.Gittiğimde hep açık olan kapı, pencere kapalıydı.Baktığımı gören yan apartmandaki biri,’o deliyi mi arıyorsun?’demişti.Bende ona ‘hanım …..’arıyorum,dedim.Bir insan deli demek ne kadar kolaydı.‘İki gün önce öldü,cenazeyi belediye aldı gitti.’Dondum.Çok üşüyordum.Ve hiçbir şey
gelmemişti,elimden…

Kader denilen çizginin,insanlar ana karnına düştükleri an yazıldığı ve bunların değişmediği söylenir.Buna inanırım.Bir inandığım diğer şeyse Allah arada insanlara kader çizgilerini değiştire bilmeleri için,kendi yazdığı kaderi durdurup,onlara verdiği aklı kullanma zamanı bırakır.Bu zaman aralığında,aklımızı kullanıp,hayat anlarımızda bir değişiklik yarata bilirsek, hayatına kendi yön verdi,kaderini değiştirdi,sözleriyle karşılaşırız.Kimi insanlarında kaderlerini değiştire bilmek için ona uzanacak bir ele ihtiyacı vardır.Bu elin biz,bizim de bir ele ihtiyaç duyacağımız zamanların olabileceğini,her canlının bir değer olduğunu,kaderlerini değilse bile ,umutlarına bir ışık olabileceğimizi asla unutmayalım...Ş.Ö