25 Ekim 2010 Pazartesi

TEŞEKKÜR EDERİM HAYAT SANA

















Sabah kahvaltısı için evde annemin yaptığı çıtır çıtır yuvarlak köy ekmeğinin, burnumda bıraktığı mis kokusunu, ağzımda bıraktığı müthiş tadı hissettim, dağların virajlı yollarından deniz kıyısına doğru yol alırken, doğmaya başlayan güneşin güzelliğinde... Güneş akıl almaz sarı-kırmızı rengiyle, ekmeğin ağzımda bıraktığı tat gibi, gözümüze, yüreğimize sevinçler katacak kadar büyüleyici doğuyordu...
Dağların en koyu tonlarını yansıttığı bu sabahın erken saatlerinde güneş, sanki sihirli bir değnekti. Her yaydığı ışın ağaçların doğal renklerini yansıtıyordu. Buz grisi gibi hissettiğim sert görünümüyle dağ, aniden masum bir çocuğun neşeli kahkahalarında yakalayacağımız, sımsıcak, renkli gülümsemelere dönmüştü. Yeni bir gün tüm güzelliğiyle başlıyordu...
Adım adım yükselişini seyrettiğim güneş, aklımı başımdan almış olmalı ki, durduğumuzda geçen zamanı anlamamıştım. Bazı anların içinde, onlarla bütünleşerek yaşamak ya da kimilerine göre düşte kaybolmak, sevdiğim bir duyguydu. Bu an mutluluk, gözlerimle yakalayıp, yüreğimde hissettiklerimin, dudaklarıma yansıyan gülümseyişiydi...


Ayaklarım yere bastığında, biliyordum ki, ilk kez geldiğim bu kasabada, güzel günler geçirecektim. Yolun bir tarafında abartısız bir mimariyle yapılmış evler ve bahçelerinde çiçeklerden bir renk cümbüşü... İlk gördüğüm evin bahçesindeki morumsu pembe ortancalar, kendimi bildim bileli sevdiğim toprağın anaç çiçeği dediğim, ortancalar... Yolun kenarında aralıklarla dikilmiş, palmiye ağaçları... Ve bu arada bir iki evin bahçesinde gözüme ilişen küçük fıskiyeli havuzlar...
Derin bir nefes aldım, yolun öteki tarafına baktım. Kocaman uzanan bir kumsal, ara ara çakıl taşlarıyla bezenmiş bir kumsal.. Ve dalgalarının sesi kulaklarımın duyduğu hoş bir müziğin ritimleri gibiydi. Müziğin huzur veren sesinin eşliğinde, kumlarda oynayan bir çocuk olmaya o kadar hazırdım ki... Belki de denizin sileceğini bildiğim halde, sevgilim bulsun diye ayak izlerimi ısrarla kumlara bırakan genç kızdım, dalgaların seslerinde...
Bana seslenen bir sesle, etraftan karşıma geçmiş, arabanın şoförüne baktım.
"Buraya kadar bayan, bundan sonrası yayan..." dedi. Teşekkür ederek, gülümsedim. Bir sırt çantası, tek bir bavul... Tüm eşyam bundan ibaretti. Haydi dedim kendi kendime. Yavaş adımlarla yürümeye başladığımda çok sevdiğim kokulu karanfillerin mis kokusu burnuma geldi. Gülümsedim!..


Mutluluğu avuçlarıma koyup, yüreğimde hissettiren sabahın ilk ışınları, bana yaşamak için kucak açan güzel kasaba, binlerce teşekkür... Ve sen hayat, hayatın anlamlarını yakalamayı, gülümsemeyi hatta gülümserken mutluluktan gözümden bir damla yaşın akmasının mutluluğuna, değerine vara bilmen için bedenime verdiğin can için, yüreğim için teşekkür ederim,sana...

Ş.Ö

2 yorum:

  1. Yüreğinize sağlık!
    Sıcacık bir 'şükran' yazısı olmuş..
    Her satır ayrı bir güzellikte..

    YanıtlaSil
  2. Blog konusunda henüz acemi olduğundan yorumunuzu şimdi gördüm.Teşekkürler güzel yüreğinize Cafe Pepela,sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil