8 Ocak 2011 Cumartesi

EN SEVDİĞİM ARTIMSIN






















Güneşin sarı ışıklarını beyaz mavi gökyüzünün ardından tüm parlaklığı ile yansıtmasa da güzel bir şubat günüydü. Dün yağan yağmur akşam durmuş, ıslak toprağın o mis kokusu, açtığım pencereden odaya doluyordu. Temiz havayı içime çektim, gülümsedim.
Arkama döndüğümde kapıya yaslanmış, bana bakan gözlerinle karşılaştım. Her zamanki gibi içim ısındı.’Hazır mısın’ derken, yanına gelip dudağına sabah busemi bıraktım.
Bir kolun omzumda, dışarı çıkarken çocuklar gibi mutluyduk.

















Hafta sonlarımızı baş başa geçirdiğimiz bir dağ evimizin olması, dünyanın en güzel mutluluğuydu. Biz burada yeniden çocuk, yeniden genç, yeniden sevgili oluyorduk. Bahçede bir iki kır çiçeği açmıştı, ıslak toprağı ısıtan güneş gibiydiler. İyi ki yağmur durmuştu. Böylece evimizin biraz ilerisindeki yaylaya doğru yürüme şansımız doğmuştu. Oradan da köye kadar yürüyüp, harika bir kahvaltı yapabilecektik…





















El ele yürürken konuşmuyorduk. Sessizliğin o muhteşem sesini dinliyor, yaylaya dağdan inen nehrin su sesi, bir kaç kuşun, böceğin sesi dilimize doladığımız bir şarkının en güzel ezgisiymiş gibi kulağımıza geliyordu…
‘Aman Allah’ım’ buraya her vardığımda söylediğim bir sözdü. Ağaçların birçoğu çıplakta olsa, toprağın üstünde yeni yeni çıkmaya başlayan küçük yeşil otlar, bir halı gibi uzanıyordu. Ve nehir, küçük kıvrımlar çizerek akıyordu.
















Gözlerime inanamadım. Yağmurun yağmadığını gören köyün çobanı kuzuları ile aşağıdaydı. Üç dört tanesi minicikti. Annesinin kızmayacağını umut ederek birini kucağıma aldım. Kar beyazın, kara gözleri vardı. Sen çobanla sohbet ederken, ben kuzuların arasında dolanan bir çocuktum…
Sonra nehrin kıyısına kadar gittik. Eğilip kopardığın bir kır çiçeğini saçımın arasına taktın. Elin yüzüme değdiğinde, biz iki genç sevgiliydik…


















Yaylanın içimizde duygular uyandıran güzelliğinde bir saat kadar zaman geçirdikten sonra, köye yürümeye başladık. Yağmur hafif ince damlalar bırakmaya başlamıştı. Köyün kahvesinde sıcak köy ekmeği, kaymağı, balı ve içimizi ısıtacak demli çay ile yapacağımız kahvaltıyı düşünerek yürümemize hız verdik. Gümbür gümbür yanan kömür sobasının etrafında, güler yüzlü dostlarımızla olmanın huzuruyla güne devam edebildiğimiz için ne kadar şanslıydık…

İnsanlara ve çevreye bakmasını, baktığımızda değerlerini görebilmeyi, yüreğimizdeki sevgiyi, hayatın anlarını paylaşa bilmeyi, gülümsemeyi başara biliyorsak, mutluluğu yakalamak için elimizde artılarımız var, demektir…

Benim en büyük sevdiğim artımda sensin yüreğimdeki…Ş.Ö


4 yorum:

  1. böyledir işte sevi... insanı başkalaştırır sanırız ama yaklaştırır kendine. hayatın sesini böyle duyarız, anların tazeliğini yaşamayı bildiğimizde. sevgiler.


    ps. hani nolur kalksa şu yorum doğrulama kelimesi, böylece çok daha kolay olur ulaşması sözlerimizin...

    YanıtlaSil
  2. Ben bayılıyorum yazdığın her şeye gerçekten. illaki çıkıyorum cümlelerinin içinden...

    YanıtlaSil
  3. ah ne güzel dile getirmiştin duygularını nehirem...bayıldım üslubuna.bence şiiirden çok böyle yazılar yazmalı hatta bir kitap işine soyunmalısın.inan çok beğendim.soluksuz okudum.anlatımın şiir gibiydi.yüreğine sağlık diyorum...

    YanıtlaSil
  4. Teşekkürler,cansınız...

    YanıtlaSil